Hz. Fatıma
HAZRET-İ FATIMA'NIN FAZİLETLERİ
Telif: Seyyid Murtada Hüseyni
Yayın: Tuba Yayınları
Her varlığın iki yönü vardır. Bir zahiri yönü; yani herkesçe görülebilen, gözlemlenebilen yönü, bir de gözlerden gizli
kalan yönü. Peygamberler, masum imamlar ve diğer ilahi insanların gerçek makamları onların herkesçe görünen, bilinen
yönlerinde değil, Allah’la olan ilişkilerinde tecelli eden kişiliklerindedir. İlahi şahsiyetleri sırf insanlarla olan
ilişkilerinde müşahede edilen yönleriyle değerlendirmek, okyanusun derinliklerini araştırmadan onu kıyıdan görünen
dalgalarıyla tanımaya benzer; oysa bu basit bir tanımadan öte bir şey değildir. İlahi şahsiyetlerin varlık okyanuslarını tanıyabilmek için
ilahi yardıma ihtiyaç vardır. İlahi yardım sayesinde insan, ilahi nurları görebilecek bir göze, manevi makamları
anlayabilecek bir kalbe sahip olur. Bu ilk aşamadır. İkinci aşamada ise, insan ilahi elçiler tarafından gelen bilgiye
muhtaçtır.
Hz. Fatıma’nın (s.a) geceleri ibadetle geçirdiğini tarihte
okumak mümkündür. Ama bu amelin Allah katındaki gerçek
değerini, Peygamberden (s.a.a) öğrenmek gerekir. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kızım Fatıma (s.a) geçmiş gelecek
bütün kadınlardan üstündür. O vücudumun bir parçasıdır,
gözümün nuru ve kalbimin meyvesidir. O benim ruhumdur. O
insanlardan olan bir huridir. Rabbinin huzurunda ibadete
durduğunda yıldızların yer ehli için parladığı gibi, onun nuru
da gökteki melekler için parlar ve Allah Teala meleklerine
şöyle hitap eder. “Ey melekler, bakın benim cariyem (kulum)
Fatıma’ya; o benim huzurumda durmuştur, korkudan titriyor;
kalbiyle benim ibadetime yönelmiştir. Sizleri şahit kılıyorum
ki, ben onun takipçilerini ateşten koruyacağım.” [1]
Hz. Fatıma’nın (s.a) konuşma ve davranışlarında Peygambere
(s.a.a) en çok benzeyen kişi olduğunu tarihten öğrenmek
mümkündür; ama onun bütün istek ve arzularında, düşünce ve
hareketlerinde rızası Allah’ın rızası, gazabı Allah’ın gazabı
olacak bir makama eriştiğini, yani masum olduğunu Peygamberden
(s.a.a) öğrenmek gerekir.
Elbette Hz. Fatıma’nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur.
Şüphecilerin imamı olarak tanınan Fahr-i Razi bile, “Hz.
Fatıma’nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur” demiştir. Evet,
Hz. Fatıma’nın (s.a) birtakım faziletlerini öğrenmek mümkündür
ama; onun Allah katındaki makamını bilmek zordur. Bu eserde
Hz. Fatıma’yla (s.a) ilgili hadisler çeşitli bölümlere tasnif
edilerek tercümeleriyle sunulmuştur. Umudumuz şu ki, özellikle
Ehl-i Sünnet kaynaklarından toplanan bu hadisleri okumakla
mümin kardeşler Ehl-i Beyt’i daha iyi tanımaya muvaffak
olurlar.
Tevfik Allah’tandır
1. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (a.s) Nutfesinin Cennet Meyvelerinden Oluştuğu
Ve Hazretin Hayız Ve Nifasadan Uzak, İnsan Şeklinde Bir Huri
Olduğuna Dair
1- Suyutî, "ed-Dürr-ül Mensur" adlı tefsirinde, "Subhan-ellezi
esra bi-abdihi leylen min-el mescid-il haram…" [2] ayetinin
tefsir bölümünün sonunda, Tabaranî'den naklen Aişe'nin şöyle
dediğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Miraca
götürüldüğümde beni cennete dahil ettiler ve ben cennet
ağaçlarından bir ağacın yanında durdum; öyle bir ağaçtı ki,
cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan
bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim
sulbümde nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice'yle bir
araya geldim ve o, Fatıma'ya hamile kaldı. O zamandan beri ne
zaman cennet kokusunu arzuluyorsam Fatıma'yı kokluyorum."[3]
2- Müstedrek-üs Sahihayn'ın sahibi, kendi senediyle Sa'd İbn-i
Malik'ten Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet
ediyor: "Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s) bir cennet
ayvasını bana getirdi; ben onu yedim ve Hatice, Fatıma'ya
hamile oldu. Bu yüzden ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda
Fatıma'nın boynunu kokluyorum." [4]
3- Zehair-ül Ukbâ kitabında İbn-i Abbas'tan şöyle
nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi.
Aişe, Peygambere: “Niçin Fatıma'yı böyle çok öpüyorsun?” dedi.
Resulullah (cevabında) şöyle buyurdu: “Miraca götürüldüğüm
gece, Cebrail beni cennete götürdü ve bütün meyvelerinden bana
ikram etti. Bu meyveler benim sulbümde nutfeye dönüştü ve
Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Ben o meyveleri arzu ettiğimde
Fatıma'yı öpüyorum, onun kokusu bana cennette yediğim
meyveleri hatırlatıyor.” [5]
4- Zehair-ül Ukbâ kitabında Siret-ül Molla'dan naklen
Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: "Cebrail
cennetten bir elma getirdi, ben onu yedim ve Hatice ile bir
araya geldim. O, Fatıma'ya hamile oldu. Bir müddet sonra
Hatice bana: “Benim hamlim çok hafiftir ve sen yanımdan
ayrıldığında, karnımdaki bebek benimle konuşuyor…” dedi." [6]
5- Hatib-i Bağdadî, "Tarih-i Bağdad" adlı eserinde Aişe'den
şöyle naklediyor: "Ben, Resulullah'a (s.a.a): “Neden Fatıma
geldiğinde onu öpüyorsun.?” dedim. Resulullah: “Ey Aişe, ben
miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve
orada bana bir elma verdi; ben onu yedim; o, benim sulbümde
nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice'yle bir araya
geldim. İşte Fatıma o nutfeden dünyaya geldi. O, insan
şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit, onu
öpüyorum.” buyurdu." [7]
6- Yine Tarih-i Bağdad'da Hatib kendi senediyle İbn-i
Abbas'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor:
"Kızım Fatıma, Hz. Adem soyundan bir hurîdir; ne hayız olur ve
ne de nifas. Onun, Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye
adlandırılması, Allah'ın onu ve dostlarını ateşten
(cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir." [8]
7- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İmam Hasan'ın (a.s) doğumu
hususunda, Hz. Fatıma'ya hizmet eden Esma adlı kadından şöyle
naklediyor: "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Bu doğumda Fatıma'dan
nifas ve hayız kanı geldiğini görmedim" dedim. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen kızım Fatıma'nın tertemiz olduğunu
ve (asla) hayız ve doğum kanı görmediğini bilmiyor musun?” [9]
2. Bölüm
Hz. Fatıma'nın Anne Rahmindeyken Annesiyle Konuştuğu,
Doğumunun Hz. Havva, Asiya, Gülsüm Ve Meryem'in Yardımıyla
Gerçekleştiği Ve Dünyaya Gelirken Secde Ettiğine Dair
Zehair-ül Ukbâ kitabının müellifi, Siret-ül Molla'dan naklen,
Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Cebrail,
bana cennetten bir elma getirdi; ben onu yedim ve Hatice'yle
bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile kaldı. Hatice: “Benim
kolay bir hamlim var. Sen benim yanımdan ayrıldığında
karnımdaki çocuk benimle konuşuyor” diyordu. Hatice, doğum
vakti geldiğinde Kureyş hanımlarına haber gönderdi. Ama onlar
kabul etmeyerek: “Muhammed'in hanımı olduğun için senin yanına
gelmeyiz.” dediler. Bu esnada aniden, güzellik ve nurları
vasfedilemeyecek dört hanım Hatice'nin huzuruna geldi;
onlardan biri: “Ben senin annen Havva'yım”, diğeri: “Ben
Mezahim kızı Asiye'yim”, öbürü: “Ben Musa'nın bacısı
Gülsüm'üm”, dördüncüsü: "Ben İmran'ın kızı ve İsa'nın annesi
Meryem'im” dedi ve sözlerine şunu eklediler: “Kadınların
yapması gereken işi üstlenmek ve sana yardım etmek için
geldik.”
Hatice diyor ki: "Böylece Fatıma (s.a) dünyaya geldi ve secde
halinde yere düştü; ama parmağını göğe doğru kaldırmıştı."
[10]
3. Bölüm
Hazrete Fatıma Ve Betul İsimlerinin Verilmesinin Sebebi Ve
Hazretin Künyesi
Birinci bölümde İbn-i Abbas'ın Resulullah'tan (s.a.a) şu
hadisi naklettiğini zikrettik: "Onun Fatıma (kesilmiş), diye
adlandırılması Allah'ın onu ve dostlarını ateşten
(cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir."
Şimdi bu husustaki diğer hadislere de bir göz atalım:
1- Zehâir-ül Ukbâ kitabında nakledildiği üzere Hz. Ali (a.s)
şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya şöyle
buyurdu: "Ey Fatıma, neden Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye
isimlendirildiğini biliyor musun?" Ben (Ali): "Neden Fatıma
diye isimlendirilmiş ya Resulullah?" diye sordum. Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu: "Çünkü Allah (azze ve celle) kıyamette
onu ve onun soyundan gelenleri cehennem ateşinden kesmiş,
ayırmıştır."
Muhibbuddin Taberî, İmam Ali Rıza'nın (a.s) kendi Müsned'inde
bu hadisi şu ibareyle naklettiğini yazıyor: Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurdu: "Hakikaten Allah (azze ve celle) kızım
Fatıma'yı ve onun evlatlarını ve onları sevenleri ateşten
kesmiş, ayırmıştır. Bunun için Fatıma (kesilmiş, ayrılmış)
diye isimlendirilmiştir." [11]
2- Kenz-ül Ummâl'da bu hadis şöyle nakledilmiştir: "Onun
Fatıma diye adlandırılması, Allah'ın onu ve onu sevenleri
ateşten uzaklaştırmış olduğu içindir."[12]
3- İbn-i Esir, "en-Nihaye” adlı kitabında şöyle yazıyor:
"Fatıma, "Betûl" (ayrılan) diye adlandırılmıştır. Çünkü o,
kendi zamanının kadınlarından fazilet, din ve soyluluk
yönünden ayrılmış (ve seçkinlik kazanmış)tır." [13]
Bazıları da dünyadan kopup Allah'a yöneldiği için bu adı
aldığını söylemişlerdir.
Ubeydet-ül Harevî de "Garibeyn" adlı kitabında şöyle yazıyor:
"Fatıma'nın "Betûl" diye isimlendirilmesi, eşsiz olduğu
içindir."
4- İbn-i Esir, “Üsd-ül Gabe” adlı kitabında, Hz. Fatıma'nın
hayatını anlatırken şöyle yazıyor: "Fatıma'nın künyesi, "Ümmî
Ebiha" (babasının annesi) idi." [14]
5- İbn-i Abdülbirr, "el-İstiâb" adlı kitabında İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Resulullah'ın
(s.a.a) kızı Fatıma'nın künyesi, "Ümmî Ebiha" idi." [15]
4. Bölüm
Hz. Fatıma'nın Birçok Yönden Hz. Resulullah'a Benzediğine Dair
1- Sahih-i Tirmizî, kendi senediyle Resulullah'ın zevcesi
Aişe'den şöyle nakletmiştir: "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) kızı
Fatıma kadar oturup kalkmasında, davranış, tutum ve vakarında
Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim."
Ve yine şöyle demiştir: "Fatıma, Peygamberin (s.a.a) yanına
geldiğinde, Peygamber yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu
öpüp kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a) de onun yanına
geldiğinde, Fatıma yerinden kalkar, onu öper ve kendi yerinde
oturturdu." [16]
2- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Aişe'nin
şöyle dediğini nakleder: "Ben, Fatıma kadar konuşma ve
sohbetinde Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim.
Fatıma, Resulullah'ın bulunduğu yere geldiğinde, Peygamber ona
hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider;
elinden tutup öper ve kendi yerinde oturturdu." [17]
Müstedrek-üs Sahihayn'in sahibi şöyle demiştir: "Bu hadis,
Buharî ve Müslim'in, sahih hadis için zikrettikleri şartları
taşımaktadır."
Bu hadisi, Beyhakî de kendi Sünen'inde şu ekle nakletmiştir:
"Peygamber de, (s.a.a) Fatıma'nın yanına geldiğinde Fatıma,
ona hoş geldin der, yerinden kalkıp babasının elinden tutar ve
öperdi."
3- İmam Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, Enes İbn-i
Malik'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Hiç kimse Hasan İbn-i
Ali (a.s) ve Fatıma (s.a) kadar Resulullah'a (s.a.a)
benzemiyordu." [18]
4- Müslim kendi Sahih'inde, Hz. Fatıma'nın faziletleri
babında, Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: "Peygamberin (s.a.a)
hanımlarının hepsi (onun huzurunda) bir araya toplanmış
oldukları bir sırada Fatıma geldi. Yürüyüşü Resulullah'ın
(s.a.a) yürümesi gibiydi. Resulullah (s.a.a): "Hoş geldin
kızım!" dedi ve sonra onu sağ veya sol yanında oturttu…" [19]
Bu hadisin devamı vardır. Geriye kalan kısmını 9. bölümde
nakledeceğiz. İbn-i Mace, Ahmed İbn-i Hanbel ve hadis
alimlerinden birçokları bu hadisi nakletmişlerdir.
5- Muttakî, Kenz-ül Ummâl'da, Aişe'den şöyle nakleder:
"Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Fatıma'nın (s.a) saçından çok
öperdi." [20]
Bu hadisi, İbn-i Asakir de nakletmiştir.
6- İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de İbn-i Abbas'tan şöyle nakleder:
"Peygamber (s.a.a) her seferden döndüğünde, Fatıma'yı (s.a)
öperdi." [21]
Bu hadisi, Heysemî de Mecma-üz Zevâid'de nakletmiş ve
Taberanî'nin de "el-Evsat" adlı eserinde bu hadisi naklederek,
râvilerinin hepsinin güvenilir olduklarını kaydettiğini
sözlerine eklemiştir. Yine Muhibbiddin Taberî de "Zehâir-ül
Ukbâ" adlı kitabında bu hadisi zikrederek, İbn-i Seri'nin de
bu hadisi tahriç ettiğini söylemiştir.
7- Muhibbuddin Taberî Aişe'den naklen şöyle yazıyor: "Resul-i
Ekrem (s.a.a), bir gün Fatıma'nın boğazının altındaki çukurdan
öptü." [22]
Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Harbî'nin de naklettiğini ve
Molla'nın da kendi Sire'sinde tahriç ettiğini kaydetmiştir.
Sonuncu nakilde şu ek de yer almıştır: "Ben Resulullah'a
(s.a.a); "Şimdiye kadar yapmadığın bir işi yaptın" dedim.
Resulullah şöyle buyurdu: "Ey Aişe, ben cenneti arzu ettiğimde
Fatıma'nın boğazının altındaki çukuru öperim.”
Birinci bölümde de Aişe'nin hadisinde "Ben Resulullah'a
(s.a.a): "Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun?" dedim…" ve
İbn-i Abbas'ın hadisinde de "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok
öperdi…" cümlelerinin yer aldığını naklettik.
5. Bölüm
>Hz. Fatıma (a.s) İle Babasının Arasında Olan Sevgi Ve
Muhabbete Dair
1- Müslim kendi Sahih'inde, İbn-i Mes'ud'un şöyle dediğini
naklediyor: "Resulullah (s.a.a) Beytullah'ın (Kâbe'nin)
yanında namaz kılıyordu, Ebu Cehil ve dostları da bir kenarda
oturmuşlardı. Bir gün önce de orada dişi bir deve kesilmişti.
Ebu Cehil; "Sizlerden hanginiz kalkıp bu devenin işkembesini
alıp Muhammed'in (s.a.a) boynunun üzerine koyabilirsiniz?"
dedi. Onların içerisinden en şaki (kötü) olanı kalkıp onu aldı
ve Resulullah (s.a.a) secdeye gittiğinde onu Peygamberin
boynunun üzerine koydu. Onlar, birbirlerine bakıp gülüşmeye
başladılar. Ben de durup bakıyordum. Eğer gücüm olsaydı, onu
Resulullah'ın (s.a.a) üzerinden alırdım. Peygamber (s.a.a)
öylece secde halinde durmuş, başını kaldırmıyordu. Bir kişi
gidip Fatıma'ya haber verdi. O, küçücük bir kızdı. Hz. Fatıma
(s.a) gelip onu bir kenara attı ve sonra o adamlara yönelerek
onları ayıplamaya ve kınamaya başladı. Peygamber (s.a.a)
namazını bitirince, sesini yükselterek onlara beddua etmeye
başladı. Peygamber dua ettiğinde veya Allah'tan bir şey
istediğinde dua ve hacetini üç defa tekrarlardı. Şöyle beddua
etti: "Allah'ım! Sen Kureyş'i cezalandır!" Bu sözü üç defa
tekrarladı. Onlar, Peygamberin sesini işitince gülmeleri
kesildi ve kalplerine korku düştü. Sonra Peygamber (s.a.a)
şöyle buyurdu: "Allah'ım, Hişam oğlu Ebu Cehil, Rabia oğlu
Utbe, Rabia oğlu Şeybe ve Utbe oğlu Velid, Halef oğlu Ümeyye
ve Ebu Muit oğlu Ukbe'yi sen cezalandır!" Başka bir isim de
söyledi ama ben unutmuşum."
İbn-i Mes'ud diyor ki: "Andolsun Muhammed'i (s.a.a) hak
peygamber olarak gönderene ki, Bedir savaşında, ismi
söylenenlerin hepsinin öldürülerek cesetlerinin kuyuya
atıldığına şahit oldum." [23]
Bu hadisi, Buhârî de kendi Sahih'inde nakletmiştir. Yine bu
hadisi Nesai ve Ahmed de kendi hadis kitaplarında
nakletmişlerdir.
2- Sahih-i Müslim'de, Ebu Hâzım'ın şöyle dediği
nakledilmiştir: "Sehl İbn-i Sa'd, Resul-i Ekrem'in (s.a.a)
Uhud savaşında aldığı yara hakkında sorulan bir soruya şöyle
cevap verdi: "Resulullah'ın (s.a.a) yüzü yaralanmış, azı dişi
kırılmış ve başındaki miğferi ezilmişti. Resulullah'ın kızı
Fatıma, (salamullahi aleyha) Peygamberin yüzündeki kanı
yıkıyor ve Ali İbn-i Ebu Talib de (a.s) kalkanıyla su
döküyordu. Fatıma, (s.a) suyun kanı daha da artırdığını
görünce bir hasır parçasını yaktı ve külünü alıp yaranın
üzerine sürdü, böylece kan kesildi." [24]
Müslim, bu hadisi başka bir senetle de Ebu Hâzım'dan
naklediyor. Müslim'in bu nakline göre hadisin başı şöyledir:
Sehl İbn-i Sa'd'den Resulullah'ın (s.a.a) yaralanması hakkında
sorulunca onun şöyle cevap verdiğini duydum: “Andolsun Allah'a
ki, ben, Resulullah'ın (s.a.a) yarasını yıkayanı ve ona su
dökeni tanıyorum ve ne ile tedâvi edildiğini biliyorum…”
Sonra da hadisi yukarıda zikrettiğimiz şekilde nakletmiştir.
Buharî de bu hadisi Sahih'inde nakletmiştir.
3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da Ebu Sa'leb el-Haşenî'den
şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a) her yolculuktan
döndüğünde mescitte iki rekât namaz kılmayı severdi. Mescitten
çıktıktan sonra, hanımlarının yanına gitmeden önce mutlaka Hz.
Fatıma'yı (s.a) görmeye giderdi. Resulullah (s.a.a) yine
savaşlardan birinden dönmüştü, mescide gidip iki rekât namaz
kıldı, sonra da Hz. Fatıma'yı görmeye gitti. Fatıma (s.a),
Resulullah'ı (s.a.a) karşılayarak Peygamberin yüzünü ve
gözlerini öpmeye ve ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.a) "Seni
ağlatan nedir?" diye sordu. Fatıma (a.s): "Senin renginin
sarardığını görüyorum (bu yüzden ağlıyorum)." dedi.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, Allah (azze ve
celle) babanı öyle (önemli) bir iş için meb'us etmiştir ki,
Allah o iş sebebiyle yeryüzündeki her bir çadır ve kulübeye
izzet veya zillet sokar. Bu işin kapsayışı gecenin her tarafı
kapsaması gibidir." [25]
Kenz-ül Ummâl'da, bu hadisin naklinden sonra şu sözler
kaydedilmiştir: "Bu hadisi, Taberanî el-Kebir'de nakletmiştir.
Keza; bu hadisi, Heysemî Mecma-üz Zevâid'de nakletmiştir."
Heysemî'nin nakline göre hadisin orta kısmı şöyledir:
"…Resulullah (s.a.a): "Neden böyle ağlıyorsun?" buyurdu.
Fatıma: "Senin bitkin ve yorgun olarak eski bir elbise içinde
olduğunu gördüğüm için ağlıyorum." dedi. Bunun üzerine
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ağlama! Gerçekten Allah
(azze ve celle)…”
4- Muhibbuddin Taberî, Zehâir-ül Ukbâ kitabında, Hz. Ali'nin
(a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Biz Resulullah (s.a.a)
ile Hendek çukurlarındaydık ki, Fatıma (s.a), Resulullah'a bir
parça ekmek getirdi ve ekmeği ona uzattı. Resulullah (s.a.a)
"Nedir bu?" diye sorduğunda Fatıma: "Çocuklarım için
pişirdiğim ekmeğin bir parçasını sana getirdim." dedi.
Resulullah (s.a.a) (onu yiyerek) şöyle buyurdu: "Kızım, bu
ekmek üç günden sonra babanın yediği ilk yiyecektir." [26]
6. Bölüm
Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Yolculuğa Çıktığında En Son
Vedalaştığı Ve Yolculuktan Döndüğünde İlk Görüştüğü Kimsenin
Hz. Fatıma Olduğuna Dair
1-Ebu Davud, kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a)
hizmetkârı Sevban'dan şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a)
yolculuğa çıktığında, ailesinden en son görüştüğü kimse,
Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk uğradığı
kimse, yine Fatıma (s.a) olurdu…" [27]
Bu hadisi, Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, keza
Beyhakî de kendi Sünen'inde nakletmiştir.
2- Zehebî, Müstedrek-üs Sahihayn'in hamişinde basılan "Telhis"
adlı kitabında şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a)
savaşçılarla birlikte Medine'den çıkmak istediğinde en son
vedalaştığı şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; döndüğünde de
görüştüğü ilk şahıs, yine o olurdu…" [28]
3- Yine Hakim, adı geçen kitapta İbn-i Ömer'den şöyle
naklediyor: "Peygamber (s.a.a) yolculuğa çıktığı zaman en son
görüştüğü şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde
de ilk görüştüğü şahıs, yine o olurdu."
Hakim bu hadisi başka bir senetle de nakletmiştir ve bu ikinci
nakilde şunları da eklemiştir: "Resulullah (s.a.a) ona: "Babam
ve annem sana feda olsun!" derdi." [29]
4- Yine Hakim mezkur kitabında, Ebu Sa'lebe'den neklediyor ki:
"Resulullah (s.a.a) savaş veya yolculuktan döndüğünde, mescide
gider ve orada iki rekât namaz kılardı; sonra Fatıma'yı
görmeye giderdi ve daha sonra hanımlarının yanına gelirdi."
[30]
Hakim bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
Önceki bölümde Ebu Sa'lebe'nin hadisi genişçe geçti.
5- İbn-i Hacer, es-Savaik-ul Muhrika'da, Ahmed (İbn-i Hanbel)
ve diğerlerinin şu hadisi zikrettiklerini kaydetmiştir (İbn-i
Hacer hadisi özetleyerek nakletmiştir): Resulullah (s.a.a)
yolculuktan döndüğünde, Hz. Fatıma'yı (s.a) görmeye gider ve
uzun süre onun yanında kalırdı. Bir defasında Hz. Fatıma (s.a)
iki gümüş bilezik, bir kolye, bir küpe takmış ve kapısına da
perde asmıştı. Resulullah (s.a.a) her zamanki gibi onu görmeye
geldi; ama yanından ayrıldığında rahatsız olduğu yüzünden
belli oluyordu. Gelip minberinin üzerinde oturdu.
Fatıma (s.a), süslendiği ve zinet eşyaları taktığından dolayı
Resulullah'ın (s.a.a) rahatsız olduğunu anladı. Bu yüzden
onları çıkarıp Allah yolunda harcaması için Resulullah'a
gönderdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Babası feda olsun
ona; (yapması gerekeni) yaptı." Bu sözü üç defa tekrarladı ve
buyurdu ki: "Dünya Muhammed ve Âl-i Muhammed'e yakışmaz. Eğer
dünyanın Allah yanında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri
olsaydı, hiçbir kafire ondan bir yudum su bile içirmezdi."
Sonra kalkıp Fatıma'nın (s.a) yanına gitti.
İbn-i Hacer demiştir ki: Ahmed İbn-i Hanbel kitabında şunu da
eklemiştir: Peygamber (s.a.a) Sevban'a, o zinet eşyalarını
ashabından birilerine vermesini ve Fatıma'ya Yemen kumaşından
bir gerdanlık ve fil dişinden yapılmış iki bilezik almasını
emretti ve buyurdu ki: "Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir ve ben
bunların kendi zevklerini dünya hayatında yaşayıp
bitirmelerini istemiyorum." [31]
7. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (s.a) Ev İşlerini Görmesi Ve Resulullah'ın
(s.a.a) Ona Tesbihi Öğretmesine Dair
1- Buhârî Hz. Ali'den (a.s) naklediyor ki: Fatıma (s.a) el
değirmenini çevirmekten dolayı rahatsız olmuştu. (O sıralarda)
Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir cariye getirmişlerdi. Hz.
Fatıma, Resulullah'ı görmek için evinden çıktı, ama onu
bulamadı. Aişe'yi görünce durumu ona anlattı. Resulullah
(s.a.a) geldiğinde Aişe, Fatıma'nın geldiğini ona haber verdi.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) bizim yanımıza geldi. Biz bu
sırada yatakta idik; kalkmak istedim, ama o, "Yerinizde
durun!" buyurdu. Sonra gelip ikimizin arasında oturdu. Öyle ki
ayaklarının soğukluğunu göğsümün üzerinde hissediyordum. Ve
buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size
öğretmemi istemez misiniz? Yatarken 34 defa tekbir getirin
(Allah-u Ekber deyin), 33 defa Sübhanellah ve 33 defa da
Elhamdulillah söyleyin! Bu sizler için cariyeden daha iyidir."
[32]
Buhârî, bu hadisi Sahih'inin diğer bir babında da
nakletmiştir. Yine bu hadisi, Müslim ve Ebu Davud da kendi
Sahih'lerinde nakletmişlerdir.
2- Ebu Davud, Ebu-l Verd İbn-i Semame'den nakletmiştir ki, Hz.
Ali (a.s) İbn-i A’bed'e şöyle buyurdu: “Acaba kendim ve
Resulullah'ın kızı Fatıma ile ilgili sana bir şey anlatayım
mı?” Sonra şöyle buyurdu: “Resulullah'ın (s.a.a) en çok
sevdiği şahıs Fatıma idi. O benim evimde bulunduğu sırada el
değirmenini çevirmekten elleri nasır bağlamıştı. Tulum ile su
taşımaktan boynunda iz kalmıştı. Evi sürekli süpürdüğünden
elbiseleri tozlanıyor ve ocağın ateşini yakmaktan elbisesi
siyahlaşıyordu. O bu işler neticesinde rahatsız olmuştu. (Bu
sıralarda) Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir köle
getirdiklerini duyduk. Fatıma'ya: “Babanın yanına gidip sana
bir hizmetçi vermesini istemez misin?” (Fatıma bu iş için
Peygamberin bulunduğu yere) gitti, ama Resulullah konuşuyordu;
utanıp (sözünü söylemeden) geri döndü.
Ertesi gün biz yatakta bulunduğumuz halde Resulullah (s.a.a),
yanımıza geldi ve Fatıma'nın başı ucunda oturdu. Fatıma
babasından utanarak başını yorganın altına soktu. Sonra
Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Âl-i Muhammed'in, dünkü isteği
ne idi?” Fatıma susup bir şey söylemedi.
Ben dedim ki: "And olsun Allah'a ben sana söyleyeceğim, ey
Allah'ın Resulü! Bu (kızınız), benim evimde el değirmeni
çevirmesi yüzünden eli nasır bağlamıştır; tulum ile su
taşıması neticesinde boynunda iz kalmıştır; evi süpürmesi
elbiselerini tozlandırmıştır; ocak yakması yüzünden elbiseleri
siyah olmuştur; biz senin yanına bir köle veya hizmetçi
getirdiklerini öğrendik (bu yüzden) ben ona: "babandan sana
bir hizmetçi vermesini iste" dedim.
Sonra Ebu Davud Resulullah'ın (s.a.a), Hakem'in hadisinde yer
aldığı bir şekilde ona cevap verdiğini söylemiştir.
Ebu Davud'un, Hakem'in hadisindeki mazmundan maksadı, bizim bu
hadisden önce Buhârî ve Müslim'den naklen zikrettiğimiz
hadiste geçen cevaptır. Yani Resulullah (s.a.a) cevapta
buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size
öğretmemi istemez misiniz…?" [33]
Bu hadisi Ebu Nuaym da "Hilyet-ül Evliyâ" adlı eserinde özetle
nakletmiştir.
3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ kitabında Züheri'den
nakletmiştir ki: Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma o kadar el
değirmeni ile buğday öğüttü ki, elleri kabararak nasır bağladı
ve el değirmeninin izi onun elinde kaldı. [34]
4- Ahmed İbn-i Hanbel, Enes İbn-i Malik'den şöyle rivayet
etmiştir: Bilal, bir gün sabah namazına geç geldi. Resulullah
(s.a.a) ona: "Neden geç kaldın?" diye sordu. O şöyle dedi:
Fatıma'nın yanından geçiyordum, onun (el değirmeni ile) buğday
öğütmekle meşgul olduğunu ve çocuğunun ağladığını gördüm; ona
dedim ki: "Eğer istersen ben el değirmenini çevireyim, sen
çocuğu susturmaya bak; veya istersen, ben çocuğu susturayım,
sen değirmeni çevir."
Hz. Fatıma: "Ben çocuğuma senden daha şefkatliyim…" dedi. Bu
yüzden, geç kaldım." Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sen
ona merhamet etmişsin, Allah da sana merhamet etsin" [35]
5- Kenz-ül Ummâl'da Cabir'den şöyle rivayet edilmiştir:
Resulullah (s.a.a) Fatıma'nın deve tüyünden bir abâya bürünüp
buğday öğüttüğünü gördü. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce
ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, dünyanın
acılarına sabret ki, yarın ahiretin bol nimetlerine
kavuşasın." (Bunun üzerine) şu ayet nazil oldu : "Ve elbette
yakında Rabbin, öyle şeyler verecek ki sana, sonunda râzı
olacaksın." [36]
Kenz-ül Ummâl'ın sahibi şöyle yazmıştır: "İbn-i La'l, İbn-i
Murdeveyh, İbn-ün Neccar ve Deylemî de bu hadisi
zikretmişlerdir."
Keza Suyutî "ed-Dürr-ül Mensur" adlı eserinin Duha suresinin
tefsiri bölümünde bu hadisi nakletmiş ve bu hadisi,
Asakirî'ninde "Mevâiz" adlı eserinde kaydettiğini
bildirmiştir.
8. Bölüm
Hz. Peygamberin (s.a.a) Fedek’i Fatıma’ya (a.s) Verdiğine Dair
1- Suyutî “ed-Dürr-ül Mensûr” adlı tefsirinde “Akrabanın
hakkını ver” ayetinin açıklamasında yazmıştır ki: Bezzaz ve
Ebu Ye’lâ ve İbn-i Ebu Hatem ve İbn-i Murdeveyh, Ebu Said
el-Hudrî’den şöyle rivayet etmişlerdir: ‘Ve ati Ze’l-kurba
hakkahu’ (Ve akrabalarının hakkını ver) [37] ayeti nazil
odluğunda Resulullah (s.a.a) Fatıma’yı çağırdı ve Fedek
(arazisin)’i ona verdi.”
Sonra Suyutî demiştir ki: İbn-i Murdeveyh İbn-i Abbas’tan
şöyle rivayet etmiştir.
“Ve akrabalarının hakkını ver” ayeti nazil olduğunda
Resulullah (s.a.a) Fedek’i Fatıma’ya (selâmullahi aleyha)
hediye etti. [38]
2- Heysemî de, Mecma-üz Zevâid’de, Ebu Said’den şöyle rivayet
etmiştir ki:
“Akrabalarının hakkını ver” ayeti nazil olduğunda Hz.
Resulullah (s.a.a) Fatıma’yı (s.a) çağırdı ve Fedek’i ona
verdi.
Heysemî bu hadisi Taberanî’nin de naklettiğini zikretmiştir.
Aynı hadisi Zehebî de “Mizan-ül İ’tidal”da nakletmiş ve sahih
olduğunu söylemiştir. [39]
3- Muttaki Kenz-ül Ummâl’da Ebu Said’den nakletmiştir ki:
“Akrabalarının hakkını ver” ayeti indiğinde, Peygamber (s.a.a)
şöyle buyurdu: “Ey Fatıma, Fedek senindir.”
Muttaki, Hakim’in de kendi Tarih’inde, aynı şekilde İbn-i
Neccar’ın da bu hadisi rivayet ettiklerini kaydetmiştir. [40]
9. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (s.a) Kadınların En Üstünü Olduğuna dair
1- Buharî Aişe’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Fatıma,
(selâmullahi aleyha) Peygamberin (s.a.a) yürüyüşüne benzer bir
yürüyüşle geldi; Peygamber (s.a.a) (onu görünce) dedi ki: “Hoş
geldin, kızım Fatıma.” Sonra Fatıma’yı kendi sağ veya sol
yanında oturttu ve ona gizlice bir şey söyledi. Fatıma
ağlamaya başladı. Ben: “Neden ağlıyorsun.?” diye sordum. Sonra
(Resulullah yine) gizlice ona bir şey söyledi. (Bu defa)
Fatıma güldü.
Ben: “Bu güne kadar böylesine üzüntüyle iç içe olan bir sevinç
görmemiştim!” dedim ve Resulullah’ın ne söylediğini sordum.
Fatıma: “Ben Resulullah’ın (s.a.a) sırrını açıklayacak
değilim.” diye cevap verdi.
Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra (tekrar aynı soruyu)
sordum. O şöyle cevap verdi: “Resulullah gizlice bana buyurdu
ki: “Cebrâil yılda sadece bir defa Kur’an’ı bana sunuyordu.
Ama bu yıl iki defa sundu. Ben bu olay için ecelimin
yetiştiğinden başka bir sebep görmüyorum. Ve sen Ehl-i Beyt’in
arasında bana kavuşacak ilk şahıssın.” (Bunları duyunca
ağladım.)
Sonra buyurdu ki: “Acaba cennet hanımlarının seyyidesi (en
üstünü) veya müminlerin hanımlarının seyyidesi olmak seni
hoşnut etmez mi?” Bunu duyunca da güldüm."
Ahmed İbn-i Hanbel kendi Müsned’inde bu hadisi zikretmiştir.
Ancak “cennet hanımlarının seyyidesi (en üstünü)” yerine “bu
ümmetin hanımlarını veya müminlerin hanımlarının seyyidesi”
tabirini rivayet etmiştir.
İbn-i Sa’d da bu hadisi “Tabakat” adlı eserinde zikretmiş ve
yukarıdaki tabiri “bu ümmetin hanımlarının veya her iki alemin
(dünya ve ahiretin) hanımlarının seyyidesi (en üstünü)” olarak
rivayet etmiştir. İbn-i Esir de Usd-ul Gabe’de aynı hadisi
“her iki alemin hanımlarının seyyidesi” tabiriyle, Nesâi ise
aynı Ahmed İbn-i Hanbel’in Müsned’inde olduğu gibi rivayet
etmiştir. [41]
2- Buharî kendi Sahih’inde Aişe’den nakletmiştir ki: Biz
Peygamberin (s.a.a) hanımları, topluca Peygamberin (s.a.a)
yanında bulunuyorduk. Fatıma (selâmullahi aleyha) tıpkı
Resulullah (s.a.a) gibi yürüyerek geldi. (Resulullah) onu
görünce “Hoş geldin kızım” dedi; sonra onu sağ veya sol yanına
oturttu ve ona gizlice bir şey söyledi; Fatıma şiddetle
ağlamaya başladı. Resulullah, Fatıma’nın üzüntüsünü görünce
ona tekrar gizlice bir şey söyledi. Bu defa Fatıma güldü. Ben
Fatıma’ya dedim ki: “Ben Peygamberin hanımlarının içinde
bulunuyorum. Resulullah (s.a.a) bizlerden hiçbirine
söylemediği sırrını sana söyledi; sen ise (sevineceğine)
ağladın.” Resulullah (s.a.a) oradan kalkıp gidince ben,
Peygamberin onun kulağına ne söylediğini sordum. Fatıma: “Ben
Resulullah’ın sırrını açıklayacak değilim.” dedi. Resulullah
vefat ettikten sonra Fatıma’dan Allah aşkına o sözü bana
söylemesini rica ettim.
Fatıma: “Şimdi söylerim” dedi ve şöyle devam etti: “Birinci
defa kulağıma, Cebrail’in her yıl bir defa ama bu yıl iki defa
Kur’an’ı kendisine sunduğunu ve bunun da ancak ecelinin
yakınlaştığı için olacağına inandığını söyledi ve dedi ki:
“Allah’tan kork ve sabırlı ol, ben senin için iyi bir
selefim.” Bunun üzerine gördüğün gibi ağladım. Üzüntümü
görünce ikinci defa kulağıma şu cümleyi söyledi: “Ey Fatıma,
acaba müminlerin hanımlarının veya bu ümmetin hanımlarının
seyyidesi (en üstünü) olmaktan dolayı sevinmez misin?"
Bu hadisi Müslim, Sahih’inde, Fatıma’nın faziletleri babında
rivayet etmiştir. Müslim’in rivayetinin sonunda “ailemin
içerisinde bana en çabuk kavuşacak olan sensin” cümlesi de
bulunmaktadır. Aynı hadisi, Müslim kitabının başka bir yerinde
eksiz olarak nakletmiştir. İbn-i Mace de bu hadisi kendi
Sahih’inde aynı fazlalık ile birlikte nakletmiştir. Aynı
hadisi Ebu Davud Teyalisi de kendi Müsned’inde ve Ebu Nuaym,
Hilyet-ül Evliyâ’da müsnet olarak rivayet etmişlerdir: Bu
ikisinin naklindeki tabir şöyledir: “...Alemlerin hanımlarının
veya bu ümmetin hanımlarının seyyidesi (en üstünü)...”
Tahavi’de aynı hadisi Müşkil-ül Asar’da iki senetle rivayet
etmiştir. Nesaî de bu hadisi “Hasâis” adlı eserinde rivayet
etmiştir. Nesaî’nin naklindeki tabir ise şöyledir: “...Bu
ümmetin hanımlarının en üstünü olmak seni sevindirmez mi?”
[42]
3- Tirmizî, Huzeyfe’den şöyle rivayet etmiştir: Annem, benden:
“Son görüşmen ne zaman oldu?” diye sordu. Ben: “Falanca günden
şimdiye kadar (kendisini ziyaret etmemişim)” dedim. Maksadı
Peygamber (s.a.a) ile görüşmemdi. Bu yüzden bana kızdı. Bunun
üzerine ben: “Akşam Resulullah’ın (s.a.a) yanına gidip akşam
namazını onunla kılayım ve ondan bizim için mağfiret
dilemesini isteyeyim.” dedim. Gidip akşam namazını Peygamber
(s.a.a) ile kıldım; Resulullah yatsı namazını kılıncaya dek
namaz kılmakla meşgul oldu. Yatsıdan sonra da yine nafile
namazı kıldı. Ben de Peygambere (s.a.a) bakarak namaz kılmakla
meşgul oldum. O benim sesimi duyunca: “Kimsin, Huzeyfe misin?”
dedi. “Evet” dedim. Buyurdu ki: “İsteğin nedir?” Allah seni ve
anneni bağışlasın.” Sonra sözlerine devam ederek: “Bu
(gördüğüm) melek, bu geceden önce yeryüzüne asla inmemiş olan
bir melektir. O, Rabbinin selamını bana ulaştırmak ve
Fatıma’nın cennet hanımlarının en üstünü, Hasan ve Hüseyin’in
cennet gençlerinin efendileri olduğunu müjdelemek için
gelmiştir."
Bu hadisi Hakim de Müstedrek-üs Sahihayn’de muhtasar olarak
iki senetle nakletmiş ve ikinci senedin sahih olduğunu
sözlerine eklemiştir.
Yine Ahmed İbn-i Hanbel bu hadisi Müsned’inde, Ebu Nuaym
Hilyet-ül Evliyâ’da, İbn-i Esir Üsd-ül Gabe’de ve Muttaki
Kenz-ül Ummâl’da nakletmiştir. Muttaki bu hadisi kitabının
dört yerinde zikretmiştir. Birinci yerde Ruyani ve İbn-i
Habban’ın da bu hadisi Sahihler’inde Huzeyfe tarikiyle rivayet
ettiklerini kaydetmiştir. İkici yerde bu hadisi İbn-i
Asakir’in Huzeyfe’den naklettiğini, üçüncü yerde İbn-i
Cerir’in Huzeyfe’den naklettiğini ve dördüncü yerde yalnız Hz.
Fatıma’ya ait bölümü zikredip bu hadisi İbn-i Şeybe’nin
naklettiğini kaydetmiştir.[43]
4- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn’de Aişe’den naklen şöyle
yazıyor: Resulullah, (s.a.a) vefatıyla sonuçlanan hastalığında
buyurdu ki: “Ey Fatıma! Acaba alemlerin kadınlarının en
üstünü, bu ümmetin hanımlarının büyüğü ve müminlerin
hanımlarının büyüğü olman seni hoşnut etmez mi?” [44]
5- Ebu Nuaym Hilyet-ül Evliyâ’da İmran İbn-i Hasın’den naklen
kaydetmiştir ki: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: “Fatıma
rahatsızdır onun ziyaretine gelmiyor musunuz?” “Gidelim”
dedim. Hareket edip Hz. Fatıma’nın (evinin) kapısına ulaştık;
Resulullah selam verdi ve: “Yanımdaki ile birlikte içeri
girebilir miyiz?” diyerek izin istedi.
Fatıma “Evet, ama yanınızda olan kimdir? Allah’a yemin ederim
ki abâdan başka bir şey üzerimde yoktur.” Resulullah (s.a.a),
o abâyla kendini böyle - şöyle ört diyerek onunla kendisini
nasıl örteceğini tarif etti. Sonra Fatıma “Allah’a yemin
ederim ki, baş örtüm de yoktur.” dedi.
Resulullah (s.a.a) üzerinde bulunan bir parçayı verdi ve
buyurdu: “Bununla başını ört.” Sonra Fatıma eve girmemize izin
verdi ve biz içeri girdik. Resulullah (s.a.a) “Durumun
nasıldır?” diye sorunca, Fatıma: “Bedenim rahatsızdır; üstelik
yiyecek bir şey de yoktur.” dedi.
Resulullah buyurdu ki: “Acaba alemlerin hanımlarının en üstünü
olmak seni hoşnut etmez mi?
Fatıma: “Peki İmran kızı Meryem nasıl?” diye sordu.
Resulullah: “O kendi zamanının (döneminin hanımlarının büyüğü
ve sen de kendi döneminin kadınlarının en üstünüsün; bil ki
andolsun Allah’a seni dünya ve ahirette efendi (ulu) olan
birisiyle evlendirmişim.
Bu hadisi Tahavi Müşkül-ül Asar’da nakletmiştir. O bu hadisin
sonunda şu cümlenin de yer aldığını kaydetmiştir: “(Hz.
Ali’ye) Münafıktan başkası düşman olmaz.” Bu hadisi
Muhibbuddin Taberî, Zehair’de zikretmiştir ve sonundaki
ilavesiyle birlikte, Hafız Ebu-l Kasım Dimeşki’nin de
naklettiğini kaydetmiştir. [45]
6- Ebu Nuaym, Cabir İbn-i Semure’den naklen şöyle
zikretmiştir: Resulullah (s.a.a) gelip bizim yanımızda oturdu
ve şöyle buyurdu: “Fatıma hastadır.” Orada bulunanlar:
“Ziyaretine gidelim.” dediler. Kalkıp Fatıma’nın (s.a) evine
doğru hareket ettiler. Fatıma’nın evinin kapısı açıktı.
Peygamber, yüksek sesle “Kendini iyice ört, bir grup
ziyaretine gelmiştir” buyurdu. Fatıma: “Ey Resulullah,
üzerimde abâdan başka bir örtü yoktur.” dedi. Bunun üzerine
Resulullah abasını çıkarıp kapının arkasından Fatıma’ya doğru
attı ve: “Bununla başını ört” dedi. Sonra Resulullah içeri
girdi ve onun arkasından da diğerleri girdiler. Biraz
oturduktan sonra kalkıp gittiler; sonra ziyarete gelen
adamlar: “Allah’a andolsun, Peygamberimizin (s.a.a) kızının bu
durumu (bu kadar fakir olması) hayret verici!” dediler.
Resulullah (s.a.a) (bunu duyunca) şöyle buyurdu: “O kıyamet
günü bütün hanımlardan daha üstün makama sahiptir." [46]
7- Nesaî Hasais’de kendi senediyle Ebu Hüreyre’den şöyle
nakletmiştir:
(Yazın) Uzun günlerinden birinde Resulullah (s.a.a) bizim
yanımıza geç geldi. Akşam bizlerden biri: “Ya Resulullah, bu
gün seni görmememiz bize ağır geldi” dedi. Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurdu: “Şimdiye kadar beni ziyaret etmemiş olan bir
melek Allah’tan izin alıp (bugün) benim yanıma geldi. O bana
kızım Fatıma’nın ümmetimin kadınlarının en üstünü ve Hasan ile
Hüseyin’in cennet gençlerinin efendileri olduklarını
müjdeledi.” [47]
Muttaki de bu hadisi Kenz-ül Ummâl’da zikretmiş ve Taberanî ve
İbn-i Neccar’ın bu hadisi Ebu Hüreyre’den naklettiklerini
kaydetmiştir.
8- Muttaki Kenz-ül Ummâl’dan Aişe’den şöyle rivayet etmiştir:
Resulullah (s.a.a) vefatıyla sonuçlanan hastalığı (ölüm
hastalığı) sırasında: “Kızım Fatıma yanıma gel.” diye
buyurdu... Resulullah bir süre onunla gizlice konuştu. Fatıma
ondan ayrıldığında ağlıyordu; ben de orada idim.
Sonra tekrar Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya: “Yanıma gel.” dedi.
Fatıma da onun yanına yaklaştı ve Resulullah tekrar ona
gizlice bir şey söyledi. Bu defa Fatıma ayrıldığında
gülüyordu.
(Aişe diyor ki:) Ben ona “Ey Allah’ın Resulü’nün kızı, baban
sana gizli olarak ne söyledi?” diye sordum. Fatıma:
“Resulullah’ın bana gizlice söylediği sırrını o hayatta iken
sana açacağımı mı zannettin!” dedi. Bu durum, yani
Resulullah’ın sırrını Aişe’den gizlemesi Aişe’ye çok ağır
geldi.
Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde Aişe: “Mevzuu bana bildirir
misin?” diyerek Fatıma’dan (s.a) Resulullah’ın ona gizlice
buyurduğu sözü sordu.
Fatıma: “Şimdi olur” diyerek şöyle devam etti: "Peygamber ilk
önce buyurdu ki: “Cebrail her yıl Kur’an’ı bana bir defa
sunuyordu. Ama bu yıl iki defa sundu ve bana bildirdi ki her
peygamber ancak bir önceki peygamberin ömrünün yarısı kadar
yaşar. Hz. İsa (a.s) yüz yirmi yıl yaşamıştır ve ben altmış
yaşımı geçtiğimi biliyorum.”
Resulullah bunları söyleyince ben ağladım. Yine buyurdu ki:
“Kızım, müminlerin kadınlarından hiçbirinin musibeti seninki
gibi büyük olmayacaktır; bu yüzden senin sabrın hiçbir
kimseden az olmamalıdır.”
İkinci defa ise bana gizlice Ehl-i Beyt’ten ona kavuşacak ilk
şahsın ben olduğumu bildirdi ve buyurdu ki: “Sen cennet
hanımlarının en üstünüsün.” [48]
Kenz-ül Ummâl’ın sahibi bu hadisi, İbn-i Asakir’in
naklettiğini kaydetmiştir.
9- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn’de kendi senediyle Aişe’den,
Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’ya şöyle dediğini
nakletmiştir: "Sana müjde veriyorum ki ben, Resulullah’tan
(s.a.a) şöyle duydum: “Cennet hanımlarının üstünleri şu dört
hanımdır: İmran kızı Meryem, Resulullah’ın (s.a.a) kızı
Fatıma, Huveylid kızı Hatice ve Asiye.” [49]
10- Muttaki Kenz-ül Ummâl’da Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet
etmiştir: Peygamber (s.a.a) Fatıma’ya (s.a): “Cennet
hanımlarının en üstünü olman ve iki çocuğunun da cennet
gençlerinin efendisi olması seni hoşnut etmez mi?” dedi. [50]
Muttaki, bu hadisi, Bezzaz’ın da rivayet ettiğini kaydediyor.
11- Muttaki, kitabının başka bir yerinde ise yukarıdaki hadisi
şöyle naklediyor: "Ey Fatıma, herkesten önce İslam’ı kabul
eden ve bütün Müslümanların en bilgini olan birisiyle
evlendirmem seni hoşnut etmez. mi? Gerçekten sen benim
ümmetimin kadınlarının en üstünüsün, nasıl ki Meryem kendi
kavminde üstünlük kazandı. Ey Fatıma, Allah yeryüzü halkına
nazar eyledi ve onlardan iki kişiyi seçti. Bunlardan birinin
senin baban ve diğerinin de senin kocan olmasına sevinmiyor
musun?" [51]
Muttaki, bu hadisi Hakim, Taberanî ve Hatib’in de rivayet
ettiklerini kaydetmiştir.
12- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İbn-i Abbas’tan
Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Dört kadın kendi dönemlerinin hanımlarının en üstünleridir.
İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve
Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma. Ve onların en bilgilisi Fatıma
(s.a)dır."
Ebu Nuaym, bu hadisi Hafız Sakafi el-İsfahanî’nin rivayet
ettiğini kaydetmiştir.
Bu hadisi Suyutî de ed-Dürr-ül Mensur’da; “Ve iz kalet-il
melaiketu ya Meryem-u innellahe-stafaki ve tahhereki
ve’s-tafaki ala nisa-il alemin” [52] ayetinin tefsirinde
zikretmiştir.
Bu hadisi İbn-i Asakir’in Mukatil’den, onun da Dahhak’tan ve
onun da İbn-i Abbas’tan naklettiğini kaydetmiştir. [53]
13- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn’de kendi senediyle İbn-i
Abbas’tan naklediyor ki: Resulullah (s.a.a) bir defasında dört
çizgi çizerek (ashabından): “Bunların ne olduğunu biliyor
musunuz?” diye sorudu. Ashap: “Allah ve Resulü daha iyi
bilir.” diye cevap verdiler. Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki:
“Cennet kadınlarının en faziletleri olan Huveylid kızı Hatice,
Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma, İmran kızı Meryem ve Mezahim
kızı Asiye'dirler....”
Hakim bu hadisin senedinin sahih olduğunu kaydetmiştir.
Yine bu hadisi kitabının diğer yerlerinde de sahih senetlerle
İbn-i Abbas’tan nakletmiştir.
Ayrıca bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned’inde
çeşitli senetlerle İbn-i Abbas’tan rivayet etmiştir. Yine
İbn-i Abdulbirr aynı hadisi “el-İstiâb” adlı kitabında iki
senetle zikretmiştir. Yine bu hadisi Suyutî “ed-Dürr-ül
Mensur” adlı tefsirinde; “Ve zarebellah-u meselen lillezîne
amenu-mereete Fir’avn’e” [54] ayetiyle ilgili olarak
zikretmiştir. Suyutî bu hadisi Taberanî’nin de rivayet
ettiğini kaydetmiştir. Keza aynı hadisi İbn-i Esir, Üsd-ül
Gabe’de zikretmiştir ve keza Muhibbuddin Taberî de Zehair’de
naklederek, Ahmed ve Ebu Hatim’in de bu hadisi zikrettiklerini
kaydetmişlerdir. Yine aynı hadisi İbn-i Hacer el-İsabe’de
zikretmiş ve aynı sayfada Aişe’den şöyle bir hadis de rivayet
etmiştir:
Ben babasından (Hz. Muhammed’den -s.a.a-) başka Fatıma’dan
(s.a) daha faziletli olan birisini görmedim.
Yine aynı hadisi Ebu Amr el-İstiâb’ında ve Heysemî de,
Mecma’inde zikretmişlerdir. Heysemî söz konusu hadisi, Ahmed,
Ebu Ye’lâ ve Taberanî’nin de naklettiklerini kaydederek onun
senedinin sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisi Tahavi de
Müşkil-ül Asar’da rivayet etmiştir. Yine mezkur hadisi,
Askalanî Feth-ül Bârî’de nakletmiş ve şöyle demiştir: “Bu
hadis, Taberanî’nin el-Evsat’ında Ebu Hüreyre yoluyla
naklettiği bir hadisle ve keza Ahmed’in Ebu Said vasıtasıyla
naklettiği başka bir hadisle de desteklenmektedir”. Ayrıca
kitabının 282. sayfasında da kaydetmiştir ki: “Nesaî sahih
senetle İbn-i Abbas’tan: “Cennet hanımlarının en faziletlileri
Hatice, Fatıma, Meryem ve Asiye’dir.” diye bir hadis
nakletmiştir.” [55]
14- İbn-i Abdülbirr, iki senetle Ebu Hüreyre’den rivayet
etmiştir ki: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Alemlerin
kadınlarının en iyileri dört kadındır: İmran kızı Meryem,
Mezahim kızı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a)
kızı Fatıma."
Bu hadisi Heysemî de Mecma-üz Zevâid’de ve Sa’lebi, Kasas-ul
Enbiya’da zikretmişlerdir. Bu ikisinin nakillerinde tabir
yönünden az bir farklılık vardır, ama mana aynıdır. [56]
15- Muttaki, Kenz-ül Ümmal’da Resulullah’tan (s.a.a) şöyle
rivayet etmiştir: "Sizin erkekleriniz arasında en üstün olan
Ali, gençleriniz arasında en üstün olan Hasan ile Hüseyin ve
kadınlarınız arasında en üstün olan Fatıma’dır." [57]
Hatib-i Bağdadî de bu hadisi rivayet etmiştir.
16- Menavi, Feyz-ül Kadir’de Haris İbn-i Ebu Üsame yoluyla
Urve b. Zübeyr’den rivayet ediyor ki: "Hatice kendi döneminin
(aleminin) hanımlarının en iyisi idi. Meryem de kendi
döneminin (aleminin) kadınlarının en iyisi idi ve Fatıma da
kendi döneminin (aleminin) kadınlarının en iyisidir." [58]
17- İbn-i Cerir kendi tefsirinde Enes İbn-i Malik’den
naklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Alemlerin
kadınlarının en iyileri (ve faziletlileri) dört kişidir: İmran
kızı Meryem, Mezahim kızı ve Firavun’un hanımı Asiye, Huveylid
kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma." [59]
18- Tirmizî, Enes’ten naklen rivayet etmiştir ki Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu: "Bütün insanlar içerisinde fazilet
hususunda şu dört kadını bilmen yeter: İmran kızı Meryem,
Huveylid kızı Hatice, Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma ve
Firavun’un hanımı Asiye."
Bu hadisi Hakim Müstedrek-üs Sahihayn’de iki senetle rivayet
etmiştir ve ikinci senetten sonra “Bu hadis Şeyheyn’in (Buhârî
ve Müslim’in) şartına göre sahihtir” demiştir.
Yine Ahmed İbn-i Hanbel, kendi Müsned’inde ve Ebu Nuaym,
Hilyet-ül Evliyâ’da ve Tahavî, Müşkil-ül Asar’da bu hadisi
nakletmişlerdir. Hatib Bağdadî de kendi Tarih’inde iki senetle
bu hadisi zikretmiştir. Bu iki rivayette hadis şöyledir:
“Alemlerin hanımlarının en hayırlısı dört şahıstır...” İbn-i
Esir de hadisi bu şekilde zikretmiştir. İbn-i Hacer de bu
hadisi Tehzib-üt Tehzib’de Şa’bi yoluyla Cabir’den merfu’
olarak nakletmiştir. İbn-i Abdülbirr de bu hadisi
el-İstiâb’ında iki yolla rivayet etmiştir, onların birinde şu
tabir yer almıştır: “Alemdeki kadınların en hayırlısı...”
Yine aynı hadisi Muttaki, Kenz-ül Ümmal’da zikret-miştir ve
İbn-i Habban’ın da bu hadisi rivayet ettiğini kaydetmiştir.
Yine bu hadisi Fahr-i Razî de kendi tefsirinde; “Ve iz
kalet-il melaiket-ü ya Meryem-u...” [60] ayetinden sonra
zikretmiştir. Yine aynı hadisi Suyutî ed-Dürr-ül Mensru’da; Ve
iz kalet’il melaiket-ü... ayetinin tefisiri bölümünde
nakletmiştir. Suyutî bu hadisi İbn-i Habban’ın da naklettiğini
kaydediyor. [61]
19- İbn-i Cerir Taberî, kendi Tefsir’inde kendi senediyle
Katade’den naklediyor ki: "Allah’ın Peygamberi’nin şöyle
söylediği bize rivayet edilmiştir.
Alemlerin kadınları arasında örnek olarak: İmran kızı Meryem,
Firavun’un hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed
(s.a.a) kızı Fatıma’yı sayman yeter." [62]
20- Yine Taberî kendi Tefsir’inde kendi senediyle Ebu Musa
Eş’arî’den nakletmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Erkeklerden birçokları kamil oldular. (İnsanlığın en yüksek
mertebesine ulaştılar) Ama kadınlardan Meryem, Firavun’un
hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı
Fatıma’dan başkası kamil olmamıştır."
Bu hadisi Zemahşeri, Keşşaf’da, Tahrim suresinde yer alan
“...elletî ahsenet ferceha” [63] ayetinin tefsiri bölümünde
rivayet etmiştir. Yine aynı hadisi Askalanî, Feth-ul Bari’de
zikretmiştir. Askalanî, ayrıca bu hadisi Taberani’nin ve
Sa’lebi’nin de (kendi Tefsir’inde) naklettiklerini kaydediyor.
[64]
21- Suyutî, ed-Dürr-ül Mensur’da Al-i İmran suresinde yer
alan, “Ve iz kalet’il melaiket-ü ya Meryem-ü...” [65] ayetinin
tefsiri bölümünün devamında İbn-i Murdeveyh’in Enes’ten şu
hadisi naklettiğini zikrediyor: Enes, Resulullah’ın (s.a.a)
şöyle buyurduğunu söylemiş: "Allah Teala dört kadını,
alemlerin kadınlarının hepsinden seçkin kıldı: (Bunlar)
Mezahim kızı Asiye, İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice ve
Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma’dır." [66]
10. Bölüm
Hz. Fatıma’nın (s.a) Bazı Kerametlerine Dair
Sa’lebî, Kasas-ul Enbiya’da, Zemahşerî, Keşşaf’da “Kullema
dehale aleyha Zekeriyya...” [67] ayetinin tefsirinde ve
Suyutî, ed-Dürr-ül Mensur’da mezkur ayetin tefsirinde Ebu
Ye’la vasıtasıyla Cabir’den şu rivayeti nakletmişlerdir.
Sa’leb’inin nakline göre rivayetin metni şöyledir: "Abdullah
İbn-i Hamit, Cabir İbn-i Abdullah’tan rivayet etmiştir ki:
Resulullah (s.a.a) birkaç gün yemek yemeden geçirdi. Bu
durumdan meşakkate düşen Resulullah (s.a.a) (bir şey bulmak
için) hanımlarının evlerinde yiyecek bir şey aradı, ama bir
şey bulamadı. Bunun üzerine Fatıma’nın (s.a) yanına gelip:
“Kızım, yiyecek bir şeyin varsa getir yiyelim; ben acım” dedi.
Fatıma: “Hayır, Allah’a andolsun (ki bir şey yoktur)...” diye
cevap verdi. Hz. Resulullah (s.a.a) oradan ayrıldığında, Hz.
Fatıma’nın komşusu iki tane ekmek ve biraz da et Hz. Fatıma’ya
gönderdi. O da onları alıp bir kabın içerisine bırakıp üzerini
örttü. Kendisi ve çocukları bir vâde yemeğe muhtaç olmalarına
rağmen: “Resulullah’ı (s.a.a) kendim ve yanımdakilere tercih
edeceğim” dedi.
Sonra, Hasan ve Hüseyin’i cedleri Resulullah’ın (s.a.a) peşi
sıra gönderdi ve Resulullah geri döndü.
Fatıma: “Çocuklarım sana feda olsun, Allah bize bir şey verdi
ve ben onu senin için ayırdım.” dedi. Peygamber de (s.a.a):
“Getir” diye buyurdu. Onu getirip üzerini açtığında kabın
(ekmek ve et ile) dolu olduğunu gördü. Gördüğüne şaşırdı ve
bunun Allah’ın bereketi olduğunu anladı. Bunun için Allah’a
hamd edip Peygambere salavat getirdi.
Peygamber (s.a.a) “Bunu nereden elde ettin?” diye sorunca
Fatıma: “Bu Allah’ın indinden (gelen) bir nimettir, Allah
dilediğine hesapsız rızk verir” dedi. Resulullah da (s.a.a)
Allah’a hamdederek şöyle buyurdu: “Hamd olsun Allah’a ki,
seni, Beni İsrail’in kadınlarının en üstünü olana
benzetmiştir. Ona da Allah güzel bir rızk verince eğer o
rızktan sorulsaydı; Bu Allah’ın indindendir; gerçekten Allah
dilediğine hesapsız rızk verir” derdi. Sonra Resulullah
(s.a.a), Ali’yi (a.s) çağırdı. O da geldi. Resulullah (s.a.a),
Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin ve Peygamberin bütün hanımları o
yemekten doyuncaya kadar yediler. Ama kap yine olduğu gibi
dolu kalmıştı.
Hz. Fatıma (s.a) demiştir ki: "Ben o yemekten bütün
komşularıma da verdim. Allah ona bereket ve kalıcı bir hayır
vermişti. Kaptaki yemeğin aslı, iki tane ekmek ve bir parça
etten ibaretti, geri kalanı ise Allah’ın verdiği bereket
idi."[68]
11. Bölüm
Fatıma'nın (a.s)' Allah'ın Seçkin Kıldığı Bir Kadın Olduğuna
Dair
1- er-Riyaz-un Nazıra kitabının sahibi, Ebu Said'in "Şeref-ün
Nübüvvet" adlı kitabında şu hadisi naklettiğini zikretmiştir:
"Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu: "Sana verilmiş
olan üç özellik vardır ki onlar, (senden başka) hiç kimseye,
hatta bana bile verilmemiştir: Sen benim gibi bir kayınpedere
sahipsin; benim böyle bir kayınpederim yoktur; Fatıma gibi bir
eşin var; benim eşim (fazilet yönünden) onun gibi değildir ve
senin sulbünden Hasan ve Hüseyin gibi çocuklar vücuda
gelmiştir; benim böyle çocuklarım yoktur, ama siz benden ve
ben de sizdenim." [69]
2- Hatib-i Bağdadi, İbn-i Abbas yoluyla Resulullah'ın (s.a.a)
şöyle buyurduğunu naklediyor: "Ben, mi'rac gecesi cennetin
kapısına şöyle yazılmış olduğunu gördüm: La ilahe illellah,
Muhammed’un Resulullah, Aliyyun Habibullah (yani Ali Allah'ın
mahbubudur) el-Hasan-u ve-l Hüseyin-u Safvetullah (yani Hasan
ve Hüseyin Allah'ın seçkin kıldığı kimselerdir) Fatımet-u
Hiyeretullah (yani Fatıma Allah'ın beğendiği bir şahıstır) Ala
bağizihim la'netullah (yani onlarla düşmanlık yapana Allah'ın
la'neti olsun)." [70]
12. Bölüm
Fatıma'nın (s.a) İnsanların En Doğru Konuşanı Olduğuna Dair
1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de şöyle nakletmiştir:
"Resulullah'ın kızı Fatıma'dan ne zaman söz açılsaydı Aişe:
"Ben babası hariç, onun gibi doğru ve sarih konuşan birisini
görmedim." derdi.
Hakim, bu hadisi Müslim'in sahih bildiğini kaydediyor. Yine bu
hadisi İbn-i Abdülbirr, el-İstiâb kitabında zikretmiştir."
[71]
2- Ebu Nuaym da Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Babası (Hz. Muhammed) hariç, Fatıma (s.a) gibi doğru konuşan
birisini görmedim…" [72]
13. Bölüm
Peygamber (s.a.a)'ın, "Fatıma'nın (a.s) Çocuklarının Babası
Benim…" diye Buyurduğuna Dair
1- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn'de, Cabir'den naklen
Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Her annenin
çocukları, çocukların babasına nispet edilir; ancak Fatıma'nın
iki oğlu (Hasan ve Hüseyin) hariç. Çünkü ben onların velisi ve
nispet edilmeleri gereken babasıyım."[73]
Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
2 - Hatib-i Bağdadi, Tarih-i Bağdad'da iki senetle Hz.
Hüseyin'in kızı Fatıma vasıtasıyla Resulullah'ın (s.a.a) kızı
Hz. Fatıma'dan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu
naklediyor: "Adem oğullarının hepsi, baba tarafından olan
akrabalarına nispet edilir; ancak Fatıma'nın evlatları hariç.
Çünkü onların babası ve nispet edilmeleri gereken akrabaları
benim." [74]
3 - Muttakî Kenz-ül Ummâl'da bu konuyla ilgili olarak üç hadis
zikretmiştir. Bunlardan birincisi şöyledir: "Her kadının
çocukları ancak baba tarafından olan yakınlarına ve ecdadına
intisap eder; sadece Fatıma'nın evlatları hariç; çünkü ben
onların velisi ve nispet edilmeleri gereken yakınıyım." [75]
İkinci Hadis: "Her annenin çocukları, babalarına ve baba
tarafından olan ecdadına intisap eder; ancak Fatıma'nın
evlatları hariç. Çünkü onların velisi ve nispet edilmeleri
gereken yakınları benim." [76]
Muttaki bu iki hadisi Taberanî'nin Hz. Fatıma'dan rivayet
ettiğini zikretmiştir.
Üçüncü Hadis: "Her kadının çocuklarının nispet edildiği
yakınları, baba tarafıdır; sadece Fatıma'nın çocukları hariç.
Çünkü onların nispet edilmeleri gereken yakınları ve onların
babaları benim."
Bu hadisi Taberanî, Ömer'den nakletmiştir.
4 - Yine Kenz-ül Ummâl'da, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle
buyurduğu nakledilmiştir: "Her babanın evlatları, baba
tarafına intisap eder; Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü
onların velisi ve babası benim; onlar benim toprağım ile
yoğrulmuşlardır. Vay olsun, onların faziletlerini inkâr
edenlere. Kim onları severse, Allah onu sever ve kim onlara
buğzederse (onlara düşman olursa) Allah da ona buğzeder." [77]
Muttaki, bu hadisi İbn-i Asakir'den, o da Cabir'den o da
Peygamberden (s.a.a) nakletmiştir.
5 - Heysemî, Mecma-üz Zevâid'de Fatımet-ul Kubra'dan rivayet
etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Her annenin
çocukları, baba tarafına intisap eder; sadece Fatıma'nın
çocukları hariç. Çünkü onların velisi benim ve intisap
etmeleri gereken yakını, benim." [78]
Heysemî bu hadisi, Taberani ve Ebu Ye'lânın rivayet ettiğini
kaydetmiştir.
6- Zehair-ül Ukbâ'da Ömer'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her babanın çocukları, baba
tarafına intisap eder; sadece Fatıma'nın çocukları hariç.
Çünkü onların babası ve intisap etmeleri gereken büyükleri
benim." [79]
Müellif, bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel'in de Menakıb’ında
rivayet ettiğini kaydetmiştir.
14. Bölüm
Hz. Mehdi'nin (a.f) Hz. Fatıma’nın (s.a) Soyundan Olduğuna
Dair
1- Buhârî, Tarih-i Kebir’de kendi senediyle Peygamberin
(s.a.a) zevcesi Ümmî Seleme vasıtasıyla, Peygamberden (s.a.a)
şöyle rivayet etmiştir: "Mehdi haktır ve Fatıma’nın
evlatlarındandır (Fatıma’nın evlatlarının soyundandır)." [80]
Bu hadisi Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn’de; Kuşeyri el-Harranî,
Tarih-ür Rıkka’da ve İbn-i Mace, Siret-ül Mustafa’da rivayet
etmiştir.
2- Ebu Davud, Sünen’inde kendi senediyle Ümmî Seleme’den
rivayet etmiştir ki o şöyle diyordu: "Ben Resulullah’ın
(s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Mehdi, Fatıma’nın
evlatlarından olan benim itretimdendir (soyumdandır)." [81]
Bu hadisi, İbn-i Sabbağ-i Maliki, el-Füsul-ül Muhimme’de ve
İbn-i Hacer, es-Savaik-ul Muhrika’da Müslim, Nesaî, İbn-i
Mace, Beyhaki ve diğerlerinden rivayet etmişlerdir. Yine bu
hadisi Hafız Genci, el-Beyan Fi Ahbar-ı Ahir’iz Zaman’da
rivayet etmiştir. Hafız Genci bu hadisin hasen ve sahih
olduğunu kaydetmiştir.
3- Hafız Ebu Nuaym, “el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi” adlı
risalesinde dördüncü hadis olarak kendi senediyle Ali İbn-i
Hüseyin’den (a.s), o da babasından şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya (s.a) şöyle buyurdu: "Mehdi
senin evlatlarındandır." [82]
Bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ kitabında,
Muttaki, Kenz-ül Ummâl’da, Mevlevi Hasan-üz Zeman, el-Fikh-ul
Kebir’de, Menavî, Kunûz-ul Hakaik’te ve Suyutî, el-Havî Li-l
Fetava’da rivayet etmişlerdir.
4- Muttaki, Müntahab-u Kenz-ul Ummal’da İbn-i Asakir yoluyla,
Hz. Hüseyin’den (a.s) rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a)
şöyle buyurdu: "Müjdeler olsun sana ey Fatıma, çünkü Mehdi
sendendir (senin soyundandır)." [83]
Bu hadisi Hamzavî, Meşarik-ul Envar Fi Fevz-i Ehl-il İtibar
adlı eserinde, Suyutî, el-Havi Li-il Fetava’da, Kundûzî,
Yenabi-ul Mevedde’de ve Menavî Kunûz-ül Hakaik’te rivayet
etmişlerdir.
5- Kundûzî, Yenabi-ul Mevedde’de, Semhudi’nin Cevahir-ul
Ikdeyn kitabında kendi senediyle Ebu Eyyub Ensarî’den şöyle
rivayet ettiğini kaydediyor: "Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya
(radiyallahu anha) şöyle buyurdu: "Peygamberlerin en hayırlısı
(en üstünü) bizdendir; o da senin babandır. Vasilerin en
hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin kocandır.
Şehitlerin en hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin
babanın amcası Hamza’dır. Cennette iki kanatla istediği yere
uçan bizdendir; o da senin babanın amcası oğlu Cafer’dir. Bu
ümmetin iki torunu ve cennet gençlerinin efendileri Hasan ve
Hüseyin bizdendir; onlar da senin çocuklarındır. Ve Mehdi
bizdendir; o da senin evlatlarındandır." [84]
Bu Hadisi Taberanî, el-Evsat’ta ve az bir farkla da
el-Mu’cem-üs Sağir’de ve Hafız Genci, el-Beyan Fi Ahbar-i
Ahir-iz Zaman’da rivayet etmiştir.
6- Hafız Genci, el Beyân Fi Ahbar-i Ahir-iz Zaman adlı
eserinde naklettiği ilk hadis olarak kendi senediyle Süfyan
İbn-i Uyeyne’den, o da Ali el-Hilal’dan şöyle rivayet etmiştir
ki: "Ben, Resulullah’ın (s.a.a) ölümüyle sonuçlanan hastalığı
sırasında Peygamberin (s.a.a) huzuruna geldim. Fatıma da (s.a)
Peygamberin (s.a.a) başı ucunda idi. Bu sırada Fatıma, (s.a)
yüksek sesle ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.a) ona doğru
bakarak: "Ey habibem (dostum) Fatıma, niçin ağlıyorsun?"
dedi."
Fatıma: "Senden sonra helak olmaktan korkuyorum" dedi.
Bunun üzerine, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey habibem,
bilmiyor musun, Allah Teala yeryüzüne bir defa nazar etti ve
içinden senin babanı seçti ve babanı risaletiyle
görevlendirdi. Sonra tekrar yeryüzüne nazar etti ve (insanlar
arasında) senin eşini seçti ve seni onunla evlendirmemi bana
vahyetti. Ey Fatıma, biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz (bir aileyiz)
ki, Allah bizlere önceki ve sonraki insanlardan hiçbirine
vermediği yedi özellik vermiştir:
Ben, Allah yanında Hatem-ün Nebiyyin ve Ekrem-un Nebiyyin’im
(yani peygamberlerin sonuncusu ve en üstünüyüm) ve mahlukat
arasında Allah’ın en çok sevdiği (kul) benim ve ben senin
babanım.
Benim vasim, vasilerin en üstünü ve Allah’ın en çok sevdiği
vasidir ve o da senin eşindir.
Meleklerle birlikte cennette iki yeşil kanatla uçacak olan
bizdendir; o da babanın amcasının oğlu ve kocanın kardeşidir.
Bu ümmetin iki torunu da bizdendir; onlar da senin çocukların
Hasan ve Hüseyin’dir; onlar cennet ehlinin gençlerinin
efendileridirler. Ve beni hak üzere gönderene andolsun ki,
onların babası onlardan daha üstündür.
Ey Fatıma, beni hak üzere peygamber olarak gönderene andolsun
ki, bu ümmetin Mehdi’si de o ikisindendir (Hasan ve Hüseyin’in
soyundandır). Öyle ki dünyayı kargaşalık sarar ve fitneler baş
gösterir, yollar kesilir, insanlar birbirlerine saldırırlar,
ne büyük küçüğe rahmeder ve ne de küçük büyüğe saygı gösterir;
böyle bir zamanda Allah bu ikisinin soyundan sapıklık
kalelerini ve kilitli kalpleri fethedecek birini gönderir;
benim dini ilk zamanda hakim kıldığım gibi o da dini ahir-uz
zamanda hakim kılar ve (o gelmeden önce) dünya zulümle dolduğu
gibi (o dünyayı) adaletle doldurur.
Ey Fatıma, üzülme ve ağlama! Çünkü Allah’ın sana merhamet ve
şefkati benden daha çoktur. Bu da senin bana intisabın ve
kalbimdeki makamından dolayıdır. Allah, ailen içerisinde soy
yönünden en şerefli, makamı en yüce, halkın en çok
merhametlisi olanı, Ehl-i Beyt’in en adili ve hüküm vermede en
basiretli olanı sana eş olarak seçmiştir.
Ben Rabbimden istedim ki, Ehl-i Beyt’im arasında bana
kavuşacak olan ilk şahıs sen olasın." [85]
Hz. Ali (s.a) diyor ki: "Peygamber (s.a.a) vefat ettikten
sonra Fatıma (s.a) yetmiş beş günden fazla yaşamadı. Allah bu
kısa süreden sonra onu Peygambere (sallallâhu aleyhima ve
sellem) kavuşturdu."
Muasır alimlerden olan Hadaik-ul Arifin kitabının sahibi
merhum Fazl-i Ali, bu hadislerle ilgili olarak şöyle bir not
düşmüştür: "Bu hadiste geçen “bu ümmetin Mehdi’si de o
ikisindendir” tabiri, bu mazmunda nakledilen diğer bazı
hadislerde, “bu ümmetin Mehdi’si de bizdendir” olarak
geçmektedir. Ama bu nüshaya, yani “bu ümmetin Mehdi’si de o
ikisindendir” nüshasına göre o ikisinden maksat, Hz. Hasan ve
Hüseyin (a.s)’dır. Çünkü İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) annesi
İmam Mücteba’nın kızıdır. Buna göre İmam Muhammed Bâkır (a.s)
ve sonraki imamlar (a.s) o ikisinin neslindendirler."
Bu hadisi Hafız Ebu Nuaym, el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il
Mehdi’de, Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ’da,Suyutî, el
Havi li-l Fetava’da ve Kunduzî, Yenabi-ul Mevedde’de rivayet
etmişlerdir.
15. Bölüm
Hz. Fatıma (s.a)'ın Âl-i Aba’dan Olduğuna ve Kisa Hadisi'nin
Onların Masumiyetini İspatladığına Dair
1- Hâkim, Müstedrek-üs Sahihayn’de, Abdullah İbn-i Cafer İbn-i
Ebi Talib’den rivayet etmiştir ki: "Resulullah (s.a.a),
rahmetin indiğini gördüğünde iki defa: “Çağırın gelsinler
yanıma” diye buyurdu. Safiye: “Kimi ya Resulullah?” dedi.
Peygamber (s.a.a): “Ehl-i Beytimi; Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı
ve Hüseyin'i” diye buyurdu. Bunlar geldiğinde Peygamber
(s.a.a) abâsını onların üzerine attı; sonra ellerini yukarıya
kaldırıp şöyle dua etti:
“Ey Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Sen Muhammed ve
Âl-i Muhammed’e salavat gönder.” [86]
Bunun üzerine Allah (azze ve celle) de şu ayeti indirdi:
"Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği
gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor." [87]
Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu kaydetmiştir.
2- Tirmizî, kendi Sahih’inde, Ömer İbn-i Ebu Seleme’den
rivayet etmiştir ki: "Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt’ten her
türlü pisliği gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor"
[88] ayeti, Ümmî Seleme’nin evinde Resulullah’a (s.a.a) nazil
oldu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a), Hasan, Hüseyin ve
Fatıma’yı çağırttı ve onları kendi önünde oturttu ve Ali’yi
çağırıp arkasında oturttu; onları ve kendini bir kisâyla örttü
ve sonra şöyle buyurdu:
“Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir; bunlardan her türlü
pisliği gider ve bunları tertemiz kıl.” [89]
İbn-i Asakir de bu hadisi rivayet etmiştir. İbn-i Asakir’in
nakline göre hadisin sonunda şu ilave de mevcuttur:
“Ümmî Seleme “beni de onlarla birlikte karar kıl. dedi.
Resulullah: “Sen kendi mevkiinde dur, senin de akıbetin
hayırdır" buyurdu.
Bu hadis; Taberî ve İbn-i Kesir, kendi Tefsir’lerinde ve
Tahavi de Müşkil-ül Asar’da rivayet etmiştir.
Kisâ hadisi şerifi, muhtelif tabirlerle birçok senetle rivayet
edilmiştir. Bu yüzden bu hadis senet yönünden sahih ve
kesindir. [90]
3- Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin
büyüklerinden olan Cabir İbn-i Abdullah-i Ensarî’den şöyle
rivayet etmiştir: "Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.
Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’nın (s.a) şöyle buyurduğunu
duydum:
"Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime geldi ve:
“Es-selamu aleyki ya Fatıma” (sana selam olsun ey Fatıma).
dedi. Ben: “Aleyke’s-selam” dedim. (Babam Resulullah):
“Vücudumda bir bitkinlik hissediyorum” dedi. Ben: “Allah seni
bitkinliğe karşı korusun” dedim. Sonra: “Kızım, Yemen malı
olan abâyı getir ve benim üzerime ört” dedi. Ve ben o abâyı
getirip üzerine çektim. Bu sırada onun yüzünün dolunay gibi
parladığını gördüm.
Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve: “Es-selamu aleyki ya
ümmah” (yani sana selam olsun ey annem). dedi ve ben:
“Aleyke-s selam ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi”
dedim. O: “Anne! Ben burada bir güzel koku hissediyorum; bu
koku ceddim Resulullah’ın (s.a.a) kokusuna benziyor” dedi.
“Evet, ceddin kisânın (abânın) altındadır” dedim. Hasan abâya
doğru giderek: “Es-selamu aleyke ya ceddah. Ey Resulullah,
benim de abânın altına girip senin yanında bulunmama izin
verir misin?” dedi. Peygamber (s.a.a): “Aleyke-s selam ey
benim çocuğum ve havuzumun sahibi, evet izin veriyorum” dedi.
Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına girdi.
Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve: “Es-selamu aleyki ya
ümmah (ey anne).” dedi. Ve ben: “Aleyke-s selam ey benim oğlum
ve güzümün nuru ve gönlümün meyvesi” dedim. Hüseyin: “Anne,
ben burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullah’ın
kokusuna benziyor” dedi.“Evet, dedim, ceddin ve kardeşin
abânın altında bulunuyorlar” dedim. Hüseyin abâya doğru
yaklaşarak: “Es-selamu aleyke ya ceddah, Es-selamu aleyke ya
menihterahullah (sana selam olsun ey büyük babam, sana selam
olsun ey Allah’ın seçkin kıldığı kimse). Benim de sizinle
beraber abânın altına girmeme izin verir misiniz?” dedi.
Peygamber (s.a.a): “Aleyke’s-selam ey evladım, ümmetimin
şefaatcısı, evet izin verdim. diyerek karşılık verdi.” Hüseyin
de kisânın altına girdi.
Bu esnada Ebu-l Hasan Ali İbn-i Ebu Talib (a.s) geldi. Ve:
“Es-selamu aleyki ya binte Resulullah” dedi. (Yani, sana selam
olsun ey Resulullah’ın kızı.) Ben de: “Aleyke’s-selam ya Ebe-l
Hasan ve ya Emir-el Müminin” diye cevap verdim. Sonra: “Ben
burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku amcam oğlu ve
kardeşim Resulullah’ın kokusuna benziyor” dedi. “Evet” dedim.
“Peygamber, çocuklarınla birlikte kisânın altındalar.” Ali de
abâya doğru ilerleyip: “Es-selamu aleyke ya Resulullah. Benim
de sizinle birlikte kisânın altına girmeme müsaade eder
misiniz?” dedi. Resulullah (s.a.a): “Ve aleyke’s-selam ya Ali
ve ya vasiyyi ve halifetî ve sahib-e livaî. (Yani, sana da
selam olsun ey benim kardeşim ve ey benim vasim ve halifem ve
bayraktarım.) Sana da izin verdim.” buyurdu.
Sonra ben abâya doğru geldim ve: “Es-selamu aleyke ya ebetah,
ya Resulullah (yani, sana selam olsun ey babam, ey Allah’ın
Resulü), acaba benim de sizinle birlikte abânın altında olmama
izin verir misiniz?” dedim. Resulullah (s.a.a): “Ve
aleyki’s-selam ya bintî veya biz’atî ve ezintu leki (yani,
sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir
parçası, sana da izin verdim)” diyerek cevap verdi.
Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına
toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından
tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:
"Ey Allah’ım bunlar benim Ehl-i Beyt’im ve benim özel
yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve kanları benim
kanımdandır; bunları inciten şey, beni de incitir ve bunları
üzen beni de üzer. Ben bunlarla savaşanlarla savaşırım ve
bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim; bunların
düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim; bunlar
hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım; Allah’ım, kendi
rahmet ve bereketini, ihsan ve bağışını bana ve bunlara indir
ve bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl."
Allah (azze ve celle) buyurdu ki: "Ey benim meleklerim ve ey
göklerde bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş
yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her
feleki (gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi,sadece
kisânın altında olan bu beş kişinin muhabbeti için yarattım.
Cebrail-i Emin: “Ya Rabbî, abânın altında bulunanlar
kimlerdir?” diye sordu.
Allah (azze ve celle): “Onlar, Peygamberin Ehl-i Beyt’i ve
risaletin madenidirler; onlar, Fatıma ve babası ve kocası ve
çocuklarıdır” buyurdu.
Cebrail: “Ya Rab, yere inip onların altıncısı olmama izin
verir misi?” dedi.
Allah (Teala): “Evet izin verdim” dedi.
Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve:
“Es-selamu aleyke ya Resulullah (selam olsun sana ey Allah’ın
Resulü), yücelerin en yücesi olan Yüce Allah sana selam
gönderiyor, güzel tebrik ve ikramını sana sunuyor ve sana
buyuruyor ki:
“İzzet ve celalime andolsun, ben bina edilmiş gökyüzünü ve
döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve
dönen her feleki (gezegeni) ve akan her denizi ve dolaşan her
gemiyi sadece sizin hatırınız, sizin muhabbetiniz için
yarattım.”
Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi.
Ya Resulullah, sen de izin veriyor musun?” dedi.
Resulullah şöyle buyurdu: “Ve aleyke’s-selam ya emine
vahyillah, innehu na’am kat ezintu lek (yani sana da selam
olsun ey Allah’ın vahyinin emini, evet sana izin verdim.”
Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girdi
ve babama dedi ki: "Allah size şöyle vahyetmiştir: “Gerçekten
Allah istiyor ki , siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği
gidersin ve sizleri tertemiz kılsın.” [91]
Bu sırada Ali: “Ya Resulullah, bizim bu abânın altında
oturmamızın Allah indindeki fazileti nedir?” diye sordu.
Peygamber şöyle buyurdu: “Beni hak olarak peygamberlikle
gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti için
seçen Allah’a andolsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın
altında toplanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde
takipçilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun bulunduğu
herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar dağılıncaya
kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını
sarar ve onlara Allah’tan bağış dilerler.”
Ali: “O halde Allah’a andolsun ki, biz saadete kavuştuk ve
Kâ’be’nin Rabbine and olsun ki, bizim takipçilerimiz de
mutluluğa kavuştular.”
Tekrar Peygamber: “Ey Ali, beni hak üzere peygamber olarak
gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak risaleti için beni
seçen Allah’a andolsun ki, bizim bu haberimiz bizim
takipçilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir
mecliste söylenirse ve onların içerisinde müşkülü olan birisi
olursa onun müşkülünü Allah mutlaka giderir; onların
içerisinde gamlı biri olursa Allah onun gamını bertaraf eder
ve onların içerisinde bir ihtiyacı olan olursa Allah onun
ihtiyacını giderir” dedi.
Bunu duyunca, Ali: “O zaman Allah’a andolsun ki, biz mutluluk
ve saadete kavuştuk ve Kâ’be’nin Rabbine andosun ki bizim
takipçilerimiz de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete
kavuştular” dedi." [92]
Bu hadisi Allame Turayhi, Müntehab-ül Kebir kitabında, Allame
Deylemî el-Gurer-ü ve-d Dürer’de, Şeyh Keni “Nûr-ul Afâk'da
nakletmişlerdir. Daha fazla bilgi için “İhkak-ul Hakk”
kitabında müracaat edilsin.
16. Bölüm
Hz. Fatıma (s.a) Ve Mübahele Olayı
1- Müslim, Sahih’inde kendi senediyle Sa’d İbn-i Ebu
Vakkas’tan şöyle rivayet etmiştir: “...Gelin çocuklarımızı ve
çocuklarınızı, kadınlarınızı ve kadınlarımızı, kendimizi ve
kendinizi çağıralım ve sonra bedduâ edip yalvaralım da
Allah’ın la’netini yalancıların üzerine koyalım.” [93] ayeti
nazil olunca, Resulullah (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve
Hüseyin'i çağırarak şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım, bunlar benim
ehlimdir (soy ve ailemdir).” [94]
Aynı hadisi Tirmizî Sünen’inde ve Ahmed İbn-i Hanbel
Müsned’inde rivayet etmiştir. Ahmed’in naklinde hadisin sonu
şöyledir: “Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir.” Keza bu hadisi
Hakim, Şeyhayn’in (Buhari ve Müslim'in) şartına göre sahih
olduğunu kaydetmiştir.
Hakim, “Marifet-ü Ulum-il Hadis” kitabında da bu hadisin İbn-i
Abbas ve diğerlerinden mütevatir olarak tefsir kitaplarında
nakledildiğini kaydetmiştir.
Yine aynı hadisi Beğavi, Mesabih-us Sünnet’de rivayet
etmiştir.
2- Fahr-ı Razi, Tefsir-i Kebir’inde mübahele olayını şöyle
yazmıştır: "Rivayet olunmuştur ki, Resulullah (a.s) Necran
Hıristiyanlarına delillerini açıkladı. Ama onlar kendi
cehaletleri üzerinde ısrar ettiler. Bunun üzerine Resulullah
(a.s) şöyle buyurdu: “Gerçekten Allah bana emretmiştir ki
sizler hücceti kabul etmediğiniz takdirde sizinle mübahele
edelim.”
Onlar: “Ey Ebe-l Kasım, (müsaade ver ki) biz dönüp bu mesele
hakkında düşünelim, sonra senin yanına gelelim.” Onlar geri
döndüklerinde görüş sahibi olarak kabul ettikleri büyüklerine:
“Ey Mesih’in kulu, senin görüşün nedir?” diye sordular. O da:
“Ey Hıristiyanlar, Muhammed Allah tarafından gönderilen bir
peygamberdir. O, Hz. İsa hususundaki doğru olan şeyleri
getirmiştir...” dedi.
Mübahele günü Resulullah (s.a.a) Hüseyin’i kucağına almış,
Hasan’ın elinden tutmuştu ve Fatıma Resulullah’ın arkasından,
Ali de Fatıma’nın arkasından hareket ediyorlardı. Resulullah
(s.a.a) bunlara: “Ben dua ettiğimde siz “amin” deyin” buyurdu.
Bu hali gören Necran Hıristiyanlarının din adamı: “Ey
Hıristiyan camiası, ben öyle (nurlu) yüzler görüyorum ki, eğer
Allah’tan, dağın yerinden oynamasını bile isteseler, Allah
onların yüzünün suyu hürmetine o dağı yerinden oynatır;
(sakın) bunlarla mübahale etmeyin, yoksa helak olursunuz ve
kıyamet gününe kadar artık yeryüzünde bir Hıristiyan bile
kalmaz...” [95]
Sonra Fahr-i Razi; “Tefsir ve hadis alimleri bu hadisin
doğruluğu hususunda ittifak etmişlerdir.” diyor.
3- Sibt İbn-i Cevzi, Tezkiret-ül Havas’da şöyle rivayet
etmiştir: "Hz. Ali İbn-i Ebu Talib’in faziletleriyle ilgili
olarak nazil olan ayetlerden biri de, Âl-i İmran suresindeki
Allah-u Teala’nın indirdiği:“...Gelin çocuklarımızı ve
çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve
kendinizi çağıralım...” [96] ayetidir.
Eski tarihçiler, Cabir İbn-i Abdullah’ın şöyle dediğini
rivayet etmişlerdir: "Necran’dan bir grup, elçi olarak
Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldiler. Bunların içerisinde
dini önderleri ve bir grup papaz da bulunuyordu. Onlar:
“Musa’nın babası kimdir?” diye sordular. Peygamber (s.a.a):
“İmran.” diye cevap verdi. Onlar: “Senin baban kimdir?”
dediler. Resulullah (s.a.a): “Babam Abdulmuttalib’in oğlu
Abdullah’tır.” diye cevap verdi. Onlar: “İsa’nın babası
kimdir?” dediler. Peygamber (s.a.a), susarak vahyin gelmesini
bekledi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu:
“Gerçekten İsa’nın örneği Allah yanında Adem’in örneği gibidir
ki, onu (Adem’i) topraktan yarattı.” [97]
Onlar: “Bunu, bizim peygamberlere nazil olan kitaplarda
bulamıyoruz (yani böyle bir şey eski kitaplarda mevcut
değildir).” dediler. Resulullah (s.a.a): “Yalan söylediniz.”
dedi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
“Sana gelen ilimden sonra onun (Hz. İsa) hakkında seninle kim
tartışırsa de ki: Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı,
kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi
çağıralım...” [98]
Onlar bu teklifi olumlu karşılayıp “Ne zaman mübahele edelim?”
dediler.
Peygamber: “İnşaallah yarın.” dedi ve onlar Peygamberin
yanından ayrıldılar.
Sonra kendi aralarında şöyle bir karar aldılar: “Eğer
ashabından bir grupla mübahele için çıkarsa onunla mübahele
edin. Çünkü onun peygamber olmadığı belli olur. Ama; kendi
Ehl-i Beyt’iyle mübahele için çıkarsa, onunla mübahele
etmeyin. Çünkü; bu onun sadık bir peygamber olduğunu gösterir.
Bu durumda, sizler onunla mübahele edecek olsanız kesinlikle
helak olursunuz.”
Resulullah (s.a.a), Medine halkının hepsini mübaheleye seyirci
olmak için çağırdı.
(Ertesi gün) Resulullah (s.a.a) Ali (a.s) önünde, Hasan (a.s)
sağında, Hüseyin (a.s) solunda ve Fatıma (s.a) arkasında
olduğu halde çıktı. Sonra (halka) şöyle buyurdu:
“Gelin bakın, bunlar benim çocuklarımdır, -bunu söylerken
Hasan ve Hüseyin’e işaret etti- bu da bizden olan kadınlar
-bunu derken Fatıma’ya işaret etti- ve bu da bizim
kendimiziz.” Bunu dediğinde ise kendisine ve Ali’ye işaret
etti.
Onlar (Necran Hıristiyanları) bu durumu görünce korkuya
kapıldılar ve Resulullah’ın huzuruna gelerek dediler ki:
“Bizimle bu mübaheleyi yapmaktan vazgeç ki, Allah da seni
affetsin.”
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Andolsun canımı
elinde bulunduran Allah’a ki, eğer onlar mübaheleye çıksalardı
Allah vadiyi (mübahele yapılacak yeri) ateşle dolduracaktı ve
ateş onları saracaktı.”
Ebu-l İshak Sa’lebi, kendi tefsirinde yukarıdaki ayetin
tefsirini şöyle yazmıştır:
Resulullah (s.a.a), Hüseyin kucağında ve Hasan’ın elinden
tutmuş olduğu, Fatıma da onun arkasından, Ali de Fatıma’nın
arkasından yürüdüğü halde evinden çıktı ve (onlara): “Ben dua
ettiğimde sizler “amin” deyin.” buyurdu.
Bunu gören Necran papazı: “Ey Hıristiyan topluluğu, ben öyle
yüzler görüyorum ki, eğer Allah’tan bir dağın yerinden
oynamasını isteseler (Allah dualarını kabul eder) ve dağ
yerinden oynar. Asla mübahele etmeyiniz ki, hepiniz helak
olursunuz ve kıyamet gününe kadar yeryüzünde Müslümanlardan
başka bir kimse kalmaz” dedi.
Bunun üzerine, Necran Hıristiyanları kendi ülkelerine döndüler
ve Resulullah’a (s.a.a) iki bin elbise vererek sulh ettiler.
[99]
4- İbn-i Kesir, “el Bidaye ve-n Nihaye” adlı kitabında şöyle
yazıyor: Bir grup, elçi olarak Medine’ye geldiler. Medine’ye
ulaştıklarında yolculuk elbiselerini çıkarıp güzel elbiseler
giydiler. Bu elbiseler Yemen kumaşından yapılmış idi. Ve
parmaklarına altın yüzük taktılar. Böylece Resulullah’ın (a.s)
yanına geldiler; selam verdiler; ama Resulullah onların
selamının cevabını vermedi. Gün boyunca Peygamberle konuşmaya
çalıştılar; ama Peygamber o elbiseler ve altın yüzüklerle
süslenmiş olan adamlarla konuşmadı. Sonra onlar önceden
tanıdıkları Osman İbn-i Affan ve Abdurrahman İbn-i Avf’ı
aramaya çıktılar. Bu ikisini muhacirler ve ensardan bir grubun
bir arada bulunduğu bir mecliste buldular. Sonra “Ey Osman ve
Abdurrahman, sizin Peygamberiniz bize bir mektup göndermiştir;
biz de bu mektuptaki çağrıya icabet ederek ona doğru geldik.;
ama ona selam verdik o bizim selamımıza cevap vermedi ve
onunla uzun bir gün boyunca konuşmaya çalıştık ama o bizi
konuşturmadı; sizin bu husustaki görüşünüz nedir? Acaba geri
mi dönelim?” dediler.
O ikisi mecliste bulunan Hz. Ali’ye: “Bunların meselesi
hakkında görüşün nedir?” diye sordular.
Ali, Osman ve Abdurrahman’a: “Bana göre onlar bu pahalı
elbiselerini ve bu altın yüzükleri çıkarmalı ve yolculuk
elbiselerini giyerek Resulullah’ın (s.a.a) yanına
dönmelidirler.” dedi. Onlar bu işi yaptılar ve Peygamberin
huzuruna gelip selam verdiler. Peygamber, onların selamını
aldı ve “Andolsun beni hak üzere gönderene ki, birinci defa
geldiklerinde İblis (Şeytan) onların yanında bulunuyordu.”
buyurdu.
Sonra Peygamber onlardan ve onlar da Peygamberden bir şeyler
sordular ve bir süre aralarında bu soru-cevap meclisi devam
etti. Sonra onlar: “İsa hakkında ne diyorsun? Biz
Hıristiyan'ız ve kavmimizin içerisine döndüğümüzde senin bu
husustaki sözlerini halka duyurmak isteriz. Peygamberliğin
doğru ise, onun hakkındaki sözlerinle hoşnut olalım” dediler.
Resulullah (s.a.a): “Hz. İsa ile ilgili olarak bugün diyeceğim
bir şey yok. Medine’de ikamet eyleyin ki Allah’ın İsa
hakkındaki sözlerini size bildireyim.”
Ertesi gün Allah (Azze ve Celle) şu ayetleri nazil etti:
“Gerçekten Allah yanında İsa’nın örneği Adem’in örneği
gibidir. Allah onu (Adem’i) topraktan yarattı sonra ona “ol”
dedi ve oldu. Bu Allah tarafından gelen bir haktır; öyleyse
şüphe edenlerden olma. Her kim sana gelen ilimden sonra onun
(İsa) hakkında seninle tartışırsa de ki:
Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarınızı ve
kadınlarımızı, kendimizi ve kendilerinizi çağıralım; sonra
bedduâ edip Allah’ın lanetini yalancıların üzerine atalım.”
[100]
Ama onlar buna ikrar etmediler. Ertesi gün erkenden Resulullah
(s.a.a) onlara haber gönderdi ve kendisi Hasan ve Hüseyin'i
yanına alarak Fatıma da arkasında yürüdüğü halde lanetleşmek
için evinden çıktı. Peygamberin (s.a.a) o sıralarda birkaç
hanımı vardı, ama onlardan hiçbirini mübahele için kendisiyle
birlikte götürmedi...” [101]
17. Bölüm
Hz. Fatıma'nın, Peygamberin (s.a.a) Vücudunun Bir Parçası
Olduğu Ve Onu Gazaplandıranın Peygamberi Gazaplandırdığına
Dair
1 - Buhârî, Sahih'inde Misver İbn-i Mahreme'den naklen yazıyor
ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun
bir parçasıdır; kim onu gazaplandırsa (öfkelendirse), beni
gazaplandırmıştır." [102]
Bu hadisi, birçok muhaddis ve alim nakletmiştir. Mesela,
Muttakî, Kenz-ül Ummal'da bu hadisi İbn-i Ebu Şeybe'den naklen
zikretmiştir. Nesaî de, Hasais'inde bu hadisi nakletmiştir.
Menavî ise Feyz-ül Kadir'de bu hadisi zikrettikten sonra şöyle
kaydediyor: "Süheyli bu hadise dayanarak Hz. Fatıma'ya
sebbedenin (sövenin) kâfir olduğunu söylemiştir. Çünkü bu iş
Fatıma'yı (s.a) gazaplandırır."
Yine O, Fatıma'nın Ebu Bekir ve Ömer'den üstün olduğunu
söylemiştir.
2 - Buharî, Misver İbn-i Mahreme'den naklen yazıyor ki,
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir
parçasıdır; onu rahatsız eden beni de rahatsız eder; ve onu
inciten şey beni de incitir." [103]
Bu hadisi, Ebu Davud Sahih'inde, Ahmed İbn-i Hanbel,
Müsned'inde ve Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da nakletmiştir.
3 - Sahih-i Müslim'in, Fazail-üs Sahabe bölümünün, Fazail-ü
Fatıma kısmında, Müslim, kendi senediyle Misver İbn-i
Mahreme'den rivayet ediyor ki, Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu inciten
şey beni de incitir." [104]
Bu hadisi, Fahr-i Razi Şura suresindeki "meveddet" ayetinin
tefsirinde zikretmiştir. Yine bu hadisi, Maaric suresinin 13.
âyetinin tefsirinde zikretmiştir.
4 - Müslim Sahih'inde, kendi senediyle Misver İbn-i Mahreme
yoluyla Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir hadiste
Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurdu: "Gerçekten kızım
(Fatıma), benim vücudumun bir parçasıdır; onu rahatsız eden
şey beni de rahatsız eder; onu rencide eden şey beni de
rencide eder." [105]
Bu hadisi Tirmizî de kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a)
kızı Fatıma'nın faziletlerı bölümünde zikretmiştir.
5 - Tirmizî Sahih'inde, kendi senediyle Abdullah İbn-i Zübeyr
vasıtasıyla Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir hadiste,
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Gerçekten Fatıma benim
vücudumdan bir parçadır; onu rencide eden beni de rencide eder
ve onu rahatsız eden şey, (üzen şey) beni de mübtela eder."
[106]
Bu hadisi Hâkim de Müstedrek-üs Sahihayn'de rivayet etmiş ve
bu hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahih hadis
olduğunu kaydetmiştir. Bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de
Müsned'inde rivayet etmiştir.
6 - Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Ubeydullah
İbn-i Ebu Rafi'den, o da Misver İbn-i Mahreme'den rivayet
etmiştir ki: "İmam Hasan'ın oğlu Hasan, bana bir adamı görücü
olarak göndererek kızıma talip oldu. Ona: "Akşam vakti yanıma
gelsin" dedim. O (İmam Hasan’ın oğlu Hasan) da akşam vakti
geldi. Allah'a hamd-u sena ettikten sonra dedim ki: "Allah'a
yemin ediyorum ki, sizin akrabalık ve yakınlığınızdan daha çok
sevdiğim bir akrabalık ve yakınlık yoktur. Ama Resulullah
(s.a.a) buyurmuştur ki: "Fatıma benim vücudumun bir
parçasıdır; onu üzen şey beni de üzer ve onu hoşnut eden beni
de hoşnut eder. Ve kıyamet günü akrabalık bağları hep kopar;
sadece benim soyum ve yakınlarım arasındaki bağlılık hariç.”
[107]
Senin yanında Fatıma'nın (s.a) soyundan bir kız vardır; eğer
ben kızımı senin eşin yapacak olursam bu onu üzer.
Böylece Hasan onun özrünü kabul ederek ayrıldı.
Hâkim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir. Bu
hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde iki muhtelif
senetle rivayet etmiştir. Keza; bu hadisi Beyhakî kendi
Sünen'inde ve Ebu Nuaym muhtasar olarak rivayet etmişlerdir.
Ebu Nuaym bu hadisin Misver İbn-i Mahreme'den Ali İbn-i
Hüseyin ve İbn-i Ebu Melike yoluyla nakledildiği hususunda
ittifak olduğunu kaydediyor.
7 - Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliyâ'da kendi senediyle Enes'den
naklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) “Kadınlar için en hayırlı
(en iyi) olan şey nedir?" diye sordu. Bizler, ne
söyleyeceğimizi bilemedik. Hz. Ali (a.s) (yanımızdan ayrılıp)
Fatıma'nın (selâmullahi aleyha) yanına gitti ve Resulullah'ın
(s.a.a) sorusunu ona söyledi. Fatıma; "Neden kadınlar için en
hayırlı olan, onların (yabancı) erkekleri görmemeleri ve
yabancı erkeklerin de onları görmemeleridir" diye cevap
vermedin" dedi. Ali (a.s), dönüp bu cevabı Resulullah'a
(s.a.a) söyledi. Peygamber, "Bunu sana kim öğretti?" dedi.
Ali, "Fatıma" diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"O benim vücudumun bir parçasıdır." [108]
Ebu Nuaym, bu hadisi Said İbn-i Musayyib'in de Hz. Ali'den
(a.s) rivayet ettiğini kaydetmiştir. Ebu Nuaym, bu ikinci
rivayeti de kitabının bir başka yerinde zikretmiştir.
8 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet etmiştir ki, Resulullah
(s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benden ayrılan bir daldır; onu
hoşnut eden şey, beni de hoşnut eder; onu rahatsız eden şey,
beni de rahatsız eder." [109]
Bu hadisi Taberanî, Misver İbn-i Mahreme'den rivayet etmiştir.
Hâkim de, bu hadisi Müstedrek-üs Sahihayn'de Misver İbn-i
Mahreme yoluyla Resulullah'tan (s.a.a) rivayet etmiş ve
senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
9- Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da Hasan-ı Basri'den rivayet
etmiştir ki, Ali İbn-i Ebu Talib (a.s) şöyle dedi: "Resulullah
(s.a.a) bir gün bize: "Kadın için en hayırlı olan şey nedir?"
diye sordu. Bu hususta bizim verecek bir cevabımız yoktu.
Fatıma'nın (s.a), yanına döndüğümde. ona: "Ey Muhammed'in
kızı, Resulullah (s.a.a) bizden bir soru sordu, ama biz, ne
cevap vereceğimizi bilemedik dedim." O: "Ne hakkında sizden
sordu." dedi. "Kadın için hayırlı şeyin ne olduğunu sordu."
dedim. O: "Bu sorunun cevabını bilmiyor musunuz?" dedi.
"Hayır." dedim. O: "Kadına (yabancı bir) erkeği görmemek ve
(yabancı) erkeğin de onu görmemesinden daha hayırlı olan bir
şey yoktur." dedi. Akşam olduğunda Resulullah'ın (s.a.a)
yanında toplanıp oturduk ve ben: "Ya Resulullah, sen bizden
bir soru sordun; ama biz cevabını veremedik. Kadın için bir
(yabancı) erkeği görmemesinden ve yabancı erkeğin de onu
görmemesinden daha hayırlı bir şey yoktur." dedim. Resulullah
(s.a.a): "Bunu sana kim söyledi?" dedi. "Fatıma." dedim.
Resulullah (s.a.a), "Doğru söylemiştir; gerçekten o benim
vücudumun bir parçasıdır." buyurdu. [110]
Muttaki, bu hadisi Darekutni'nin de "el-Efrad" adlı eserinde
rivayet ettiğini kaydetmiştir.
Muttaki, aynı sayfada bu hadisi tekrar Hz. Ali'den (a.s)
rivayet etmiştir ve sonunda bu hadisi Bezzaz'ın ve Hilyet-ül
Evliyâ'da Ebu Nuaym'ın rivayet ettiğini kaydetmiştir.
10 - Nesaî, Misver İbn-i Mahreme'den naklen şöyle rivayet
ediyor: "Ben buluğ çağına eriştikten sonra, şahit oldum ki,
Resulullah (s.a.a) bu minberinin üzerine oturup konuşuyordu ve
şöyle diyordu: "Gerçekten Fatıma benim vücudumun bir
parçasıdır." [111]
11 - İbn-i Hacer, "es-Savaik-ul Muhrika" adlı eserinde yazıyor
ki: "Resulullah'ın (s.a.a) torunu olan Hasan'ın oğlu Hasan-ül
Müsenna, uzun saçlı ve küçük yaşlarda bir genç iken, Ömer
İbn-i Abdulaziz'in yanına geldi. Ömer İbn-i Abdulaziz,
yerinden kalkıp onu karşıladı. Bunun üzerine etrafındakiler
Ömer İbn-i Abdulaziz'i kınadılar. Ama; Ömer İbn-i Abdulaziz
onlara şöyle dedi: Öyle güvenilir bir şahıs bana şu hadisi
rivayet etti ki, sanki Resulullah'ın (s.a.a) ağzından duymuş
gibiyim (Hadis şöyledir): "Fatıma benim vücudumun bir
parçasıdır; onu sevindiren beni de sevindirir." [112]
Ömer İbn-i Abdulaziz sonra şöyle devam etti: "Ben biliyorum
ki, eğer Fatıma diri olsaydı onun torununa gösterdiğim ilgiden
sevinirdi."
İbn-i Hacer, bu hadisi az bir farkla Ebu-l Ferec-i
İsfahanî'den de rivayet etmiştir.
12 - İbn-i Kuteybe, el-İmame ves-Siyase'de şöyle yazıyor:
"…Sonra Fatıma (s.a), Ebu Bekir ve Ömer'e hitap ederek "Acaba
size Resulullah'tan (s.a.a) kendinizin de bildiği bir hadisi
söylersem onunla amel eder misiniz?" dedi.
"Evet." dediler. Bunun üzerine şöyle dedi: "Sizi Allah'a ant
veriyorum, acaba Resulullah'ın (s.a.a) "Fatıma'nın rızası
benim rızamdandır ve Fatıma'nın gazabı, benim gazabımdandır;
kim benim kızım Fatıma'yı severse beni sevmiştir; kim onu razı
ederse beni razı etmiş olur ve kim onu gazaplandırırsa beni
gazaplandırmış olur" dediğini duymadınız mı?"
O ikisi: "Evet, bunu Resulullah'tan (s.a.a) duymuşuz."
dediler.
Fatıma: "Ben Allah ve meleklerini şahit tutuyorum ki, sizler
beni gazaplandırdınız ve beni razı etmediniz. Peygamber
(s.a.a) ile mülakat ettiğimde (görüştüğümde) ikinizi ona
şikayet edeceğim." dedi.
Ebu Bekir dedi ki: "Ben onun ve senin gazabından Allah'a
sığınıyorum." Sonra Ebu Bekir, içini çekip şiddetle ağlamaya
başladı, o kadar ağladı ki neredeyse canı çıkacaktı. Ama Hz.
Fatıma yine şöyle söylüyordu: "Her namazımdan sonra sana
beddua edeceğim."
Sonra Ebu Bekir, Hz. Fatıma'nın evinden çıktı. Halk başına
toplanınca onlara "Sizler eşlerinizle birlikte neşeyle
geceleri sabahlıyorsunuz, ama beni bu halimle baş başa
bırakıyorsunuz. Benim sizin bey'atinize ihtiyacım yoktur;
bey'atinizi benden geri alın…" dedi." [113]
18. Bölüm
Allah Teala'nın Fatıma'nın (a.s) Gazabıyla Gazap Ettiği ve
Onun Rızasıyla da Razı Olduğuna Dair
1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Hz. Ali'den
(a.s) neklediyor ki: "Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya şöyle
buyurdu: "Gerçekten Allah senin gazabın (hoşnutsuzluğun) için
gazap eder ve senin hoşnutluğun için de hoşnut olur. (Yani
seni gazaplandırmak Allah'ın gazap etmesine sebep olur ve seni
hoşnut etmek Allah'ın hoşnut olmasına sebep olur.)" [114]
Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
Bu hadisi İbn-i Esir, "Üsd-ül Gâbe"de, İbn-i Hacer de,
"el-İsabe" ve "Tehzib-üt Tehzib"de rivayet etmiştir. Yine bu
hadisi Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet etmiş ve İbn-i
Neccar'ın da bu hadisi rivayet ettiğini kaydetmiştir.
2- Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet ediyor ki: "Gerçekten
Allah Fatıma'nın gazabı yüzünden gazaplanır ve onun hoşnutluğu
için de hoşnut olur."
Muttaki, bu hadisi Deylemi'nin Hz. Ali'den (a.s) rivayet
ettiğini kaydetmiştir. Yine Muttaki, bu hadisi kitabının aynı
sayfasında az bir farkla nakletmiştir. Bu ikinci nakli
şöyledir: "Ey Fatıma, Allah senin gazabın yüzünden gazap eder
ve senin hoşnutluğun için hoşnut olur." [115]
Muttaki, bu hadisi Ebu Ye'la ve Taberani ve Ebu Nuaym’ın
Fezail-üs Sahabe'de rivayet ettiğini kaydetmiştir.
3- Zehebî, Mizan-ül İ'tidal'de Taberanî'nın müsnet olarak Hz.
Ali'den (a.s) şu hadisi rivayet ettiğini ve hadisi sahih
bildiğini zikretmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma’ya
(selâmullahi aleyha) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, gerçekten
Rabbimiz senin gazabın için gazap eder ve senin razı olman
vasıtasıyla razı olur." [116]
4- Zehair-ül Ukbâ, kitabında Hz. Ali İbn-i Ebu Talib'den,
Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ey
Fatıma, Allah senin gazabın için gazaplanır ve senin
hoşnutluğunla da hoşnut olur."
Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi bu hadisi Ebu Said'in Şeref-ün
Nübüvve'de ve İbn-i Müsenna'nın da Mu'cem'inde rivayet
ettiğini kaydetmiştir.
Ben diyorum ki: Bu sahih hadisler sarih bir şekilde, Hz.
Fatıma'nın gazap ettiği şeyin batıl olduğunu, bu yüzden
Allah'ın da ona gazap ettiğini ve razı olduğu şeyin hak
olduğunu, bu yüzden Allah'ın da ondan razı olduğunu
bildirmektedir. Çünkü Allah Teala batıldan başka bir şeye
gazap etmez ve haktan başka bir şeyden de razı olmaz.
Yine önceki bölümde Sahih-i Buhârî'den, Peygamberin
(sallallâhu aleyhi ve alih), "Fatıma'yı gazaplandıran beni
gazaplandırır." diye buyurduğunu ve keza hem Sahih-i Buhârî ve
hem de Sahih-i Müslim'den Resulullah'ın (sallallâhu aleyhi ve
alih), "Fatıma'ya eziyet eden (onu inciten) şey bana da eziyet
eder (onu rencide eden beni de rencide eder)." buyurduğunu
kaydettik. Bu hadisler de açıkça gösteriyor ki, Hz. Fatıma’nın
rıza ve gazabı yalnız Allah'ın rıza ve gazabına bağlıdır. Bu
da onun, bütün günahlardan masum olduğunu göstermektedir.
Şaşılacak şudur ki, Ehl-i Sünnet'in en büyük hadisçisi olan
Buharî, bu hadisleri Sahih'inde naklettiği halde yine yanı
sıra kendi Sahih'inin Humus babında rivayet etmiştir ki:
"Resulullah'ın (sallallâhu aleyhi ve alih), kızı Fatıma, Ebu
Bekir'e gazap etti ve vefat edinceye dek de onunla konuşmadı."
Yine kitabının Hayber Gazvesi babında rivayet etmiştir ki:
"Fatıma, Ebu Bekir'e gazap etti ve vefat edinceye kadar onunla
konuşmadı."
Yine Sahihi'nin "el-Feraiz" babında rivayet etmiştir ki:
"Fatıma Ebu Bekir'e darıldı ve vefat edinceye kadar onunla
konuşmadı." [117]
Bu hadis Sahih-i Müslim'in Cihad kitabında da yer almıştır.
Yine aynı hadisi Ahmet İbn-i Hanbel, Müsned'inde (c.1, s.9,
Meymene matbaası baskısı) ve Beyhakî Sünen'inde ( c.6, s.300,
Haydarabad baskısı) rivayet etmişlerdir.
Tirmizî de, Sahih'inde rivayet etmiştir ki: "Fatıma, Ebu Bekir
ve Ömer'e "Andolsun Allah'a, artık hiçbir zaman sizinle
konuşmayacağım." dedi ve ölünceye kadar o ikisiyle konuşmadı."
[118]
Bir önceki bölümün sonundaki rivayette de okuduk ki, Fatıma,
Ebu Bekir ve Ömer'e hitaben: "Ben Allah'ı ve meleklerini şahit
tutuyorum ki siz ikiniz, beni gazaplandırdınız ve beni razı
etmediniz. Peygamber (s.a.a), ile mülakat ettiğimde ikinizi
mutlaka ona şikayet edeceğim." demiştir. Ve yine Ebu Bekir'e
hitaben: "Her kıldığım namazdan sonra mutlaka sana beddua
edeceğim." demiştir.
Bu hadisler görüldüğü gibi senet yönünden sahih, mana
bakımından mütevatir, ifade yönünden de açık ve sarihtirler.
19. Bölüm
Hz. Fatıma'nın, (a.s) Peygamberin (s.a.a) Vefatından Sonra
Ehl-i Beyt'ten Ona Kavuşan İlk Şahıs Olduğuna Dair
Dokuzuncu bölümde Buhârî ve diğer hadis imamlarından bu
konuyla ilgili olarak naklettiğimiz bazı hadislerde
Resulullah'ın (s.a.a), vefatı sırasında Fatıma'ya, gizlice
Ehl-i Beyt'in içerisinden ona (Peygambere) ilk kavuşacak
şahsın o olduğunu söylediğini yazdık. Şimdi, bu konuyla ilgili
olarak diğer bazı rivayetlere işaret edelim:
1- Buhârî, Sahih'inde kendi senediyle Aişe'den rivayet
etmiştir ki: "Peygamber (s.a.a), vefatıyla sonuçlanan hastalık
döneminde Fatıma'yı kendi yanına çağırdı ve ona gizlice bir
şey söyledi. Aişe diyor ki: "Ben, ona Peygamberin ne
söylediğini sordum. Fatıma, "Peygamber (s.a.a) (birinci defa)
bana gizlice bu hastalığında vefat edeceğini söyledi ve ben
ağladım. Sonra da, gizlice bana Ehl-i Beyt'in arasından ona
kavuşacak ilk şahıs olduğumu söyledi ve ben bu defa güldüm."
dedi. [119]
Buhârî, bu hadisi kitabının bir başka yerinde az farkla ve
başka bir senetle de rivayet etmiştir. Yine bu mazmunda bir
hadisi Müslim de Sahih'inde rivayet etmiştir.
Müslim ve Ahmed bin Hanbel de aynı anlamı ifade eden hadisler
nakletmişlerdir. [120]
2 - Tirmizî, Sahih'inde Aişe'den şöyle naklediyor: "Ben,
Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma kadar oturup kalkmasında,
davranış, tutum ve vekarında Resulullah'a benzeyen birisini
görmedim."
Ve demiştir ki: "Fatıma, Peygamberin (s.a.a) yanına
geldiğinde, Peygamber, yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu
öpüp kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a) de onun yanına
geldiğinde Fatıma, yerinden kalkar onu öper ve kendi yerinde
oturturdu. Peygamber (s.a.a), hastalandığında Fatıma, geldi ve
kendisini babasının üzerine attı ve onu öptü; sonra başını
kaldırıp ağladı; tekrar Peygamberin üzerine kapandı; bu defa
başını kaldırdığında güldü. Kendi kendime dedim ki: "Ben
Fatıma'yı kadınların en akıllılarından sanıyordum, oysaki o da
diğer kadınlar gibiymiş.
Peygamber (s.a.a) vefat ettikten sonra ondan sordum ki: "Neden
ilk defa Peygamberin (s.a.a) üzerine kendini attığında başını
kaldırıp ağladın? Ama tekrar kendini onun üzerine kapadığında
başını kaldırıp güldün? Bunun sebebi neydi?"
Fatıma (s.a) dedi ki: "O, bana ilk defasında bu hastalığı
neticesinde vefat edeceğini söyledi ve ben ağladım. Sonra bana
ailesi içerisinden kendisine ilk olarak benim kavuşacağımı
söyledi ve ben o vakit güldüm." [121]
Tirmizî, bu hadisin başka senetlerle Aişe'den rivayet
edildiğini kaydetmiştir.
Ayrıca, Hakim bu hadisi Müstedrek-üs Sahiheyn'de nakletmiş ve
sahih olduğunu kaydetmiştir.
Yine bu hadisi Buhârî, el-Edeb-ul Müfred'de rivayet etmiştir.
Buhârî'nin nakline göre hadisin son cümlesi şöyledir:
Sen, ailem içersinden bana kavuşacak ilk şahıssın. Ve ben bu
söze sevindim.
3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da kendi senediyle İbn-i
Abbas'tan rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya
şöyle buyurdu: "Sen ailemden bana kavuşacak ilk şahıssın."
[122]
20. Bölüm
Hz. Fatıma'nın Babasının Musibetinde Olan Üzüntü Ve Ağıtı
1- Buhârî, Sahih'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet
etmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a), hastalığı ağırlaşmış, ağrısı
çoğalmıştı. Fatıma (selâmullahi aleyha), (Peygamberin bu
halini görünce): "Eyvahlar olsun bana, babamın ağrı ve
meşakkati ne ağırdır!" dedi. Resulullah (s.a.a): "Bu günden
sonra babanın meşakkat ve ağrısı olmaz." dedi.
Peygamber (s.a.a), vefat ettikten sonra da Hz. Fatıma (s.a)
şöyle diyordu:
"Eyvah babacığım, Rabbinin davetine icabet eden baba!
Eyvah babacığım, yeri Firdevs cennetinde olan baba!
Eyvah babacığım, vefat haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!"
Ve Resulullah (s.a.a), defin olduktan sonra şöyle dedi: "Ey
Enes, Resulullah'ın (s.a.a) üzerine toprak dökmeye gönlünüz
nasıl razı oldu?"
Bu hadisi Nesâi de muhtasar bir şekilde rivayet etmiştir.
Nesaî'nin ibaresi şöyledir: "Resulullah (sallallâhu aleyhi ve
alih), vefat ettiğinde Fatıma, ona ağlayarak şöyle dedi:
"Eyvah babacığım, Rabbine ne kadar da yakındın baba!
Eyvah babacığım, vefat haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!
Eyvah babacığım, yeri Firdevs cenneti olan baba!" [123]
Bu hadisi Nesaî'nin naklettiği ibareyle Hakim, Müstedrek-üs
Sahihayn'de ve Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde rivayet
etmişlerdir. Ayrıca Hakim, bu hadisin Şeyhayn'in (Buhari ve
Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu da kaydetmiştir.
Yine bu hadisi Buhârî'nin, naklettiği şekliyle, İbn-i Sa'd,
Tabakat'ında ve Hatib-i Bağdadî Tarih-i Bağdad'da; rivayet
etmişlerdir.
2- İbn-i Mace, Sahih'inde kendi senediyle Hammad İbn-i
Zeyd'den, o da Sabit'den, o da Enes'ten şöyle rivayet
etmişlerdir: "Hz. Fatıma (s.a), Peygamber (s.a.a) vefat
ettiğinde, şöyle diyordu:
"Eyvah babacığım, ölüm haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!
Eyvah babacığım, Rabbine ne de yakındın baba!
Eyvah babacığım, yeri Firdevs cenneti olan baba!
Eyvah babacığım, Rabbinin davetine icabet eden baba!"
Bu rivayeti nakleden Hammad; "Sabit'in bu hadisi naklettiğinde
şiddetle ağladığını, ağlamaktan omuzlarının oynadığını
gördüm." demiştir.
Yine İbn-i Mace, aynı babda Enes İbn-i Malik'ten şöyle rivayet
etmiştir: "Fatıma bana, “Ey Enes, nasıl Resulullah'ın (s.a.a)
üzerine toprak dökmeğe gönlünüz razı oldu!" dedi. [124]
Bu hadisleri Hakim de Müstedrek-üs Sahihayn'de başka bir
senetle rivayet etmiştir ve bu hadisin Şeyhayn'in (Buhari ve
Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu kaydetmiştir.
3- Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde kendi senediyle Enes'ten
şöyle rivayet eder: "Biz Resulullah'ı (s.a.a) defnedip
döndüğümüzde Fatıma şöyle dedi: “Ey Enes, nasıl gönlünüz
Resulullah'ı (s.a.a) toprağa gömüp dönmeye razı oldu?!” [125]
4- Beyhaki, Sünen'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet
eder: "Allah'ın Resulü'nün (s.a.a) ölüm hastalığı sırasında,
Hz. Fatıma, (selâmullahi aleyha) onu kendi göğsüne yasladı ve
Resulullah'ın rahatsızlığı çok şiddetliydi. Fatıma: "Ah,
babamın rahatsızlığı ne şiddetlidir!" dedi. Peygamber (s.a.a),
"Artık bu günden sonra babanın bir rahatsızlığı kalmayacak."
dedi.
Resulullah (s.a.a), defin olduktan sonra da Fatıma, bana
hitaben "Ey Enes, nasıl Resulullah'ın üzerine toprak dökmeye
gönlünüz razı oldu?" dedi. [126]
5- Ebu Nuaym de, Hilyet-ül Evliyâ'da kendi senediyle İmam
Muhammed Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah'ın (s.a.a), vefatından sonra Hz. Fatıma'nın (s.a),
güldüğü görülmedi…" [127]
Ve yine buyurdu ki: "Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha),
Peygamberden (s.a.a) sonra altı ay yaşamıştır."
Bu hadisi İbn-i Sa'd da, kendi Tabakat'ında rivayet etmiştir.
6- Askalani, Feth-ul Bâri'de, Taberani'nin, Aişe'den şöyle bir
rivayet nakledildiğini kaydetmiştir: "Resulullah (s.a.a),
Fatıma'ya şöyle dedi: "Cebrail, Müslümanların kadınları
arasında hiçbirinin senin kadar musibete duçar olmayacağını
bana bildirmiştir. Öyleyse senin sabrın, onların hiçbirinden
az olmamalıdır.” [128]
21. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (s.a), Esma'yı Bir Tabut Hazırlamakla
Görevlendirdiğine Dair
Muhibbuddin Taberî şöyle rivayet etmiştir: "İmam Muhammed
Bâkır’ın (a.s), annesinden rivayet ediyor ki: "Hz. Fatıma
(selâmullahi aleyha), Umeys kızı Esma'ya: "Ey Esma, ben bir
kadın öldüğünde üzerine bir örtü örtülmesinden hoşlanmıyorum."
dedi
Esma: "Ey Resulullah'ın kızı, müsaade ederseniz Habeş'de
gördüğüm bir şeyi size göstereyim." dedi. Sonra birkaç yaş
ağaç getirdi ve onları eğdi ve üzerine bir parça attı.
Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha): "Bu ne güzeldir. Böylece
kadının ve erkeğin cenazesi birbirinden ayırt edilir. Ben,
öldüğümde sen ve Ali (a.s), bana gusül verin. Başka hiçbir
kimse bulunmasın" buyurdu.
Hz. Fatıma, vefat ettiğinde Aişe gelip içeri girmek istedi.
Esma, "Girme" dedi. Aişe, Ebu Bekir'in yanına gelip bu
durumdan şikayet ederek şöyle dedi: "Bu hasamiye (bu kötü
kadın), benim de Fatıma'nın yıkanmasında bulunmama engel
oluyor. O, Fatıma'ya gelinlerin tahtırevanı gibi bir de
tahtırevan yapmıştır!"
Bunun üzerine Ebu Bekir geldi ve kapıda durup: "Ey Esma,"
dedi, "neden Peygamber (s.a.a) hanımlarının onun kızının
cenazesinin yanına gelmesine engel olmuşsun ve onun için gelin
tahtırevanı gibi bir tahtırevan hazırlamışsın" dedi.
Esma; Fatıma'nın, kimseyi onun cenazesinin yanına gelmemesini
vasiyet ettiğini söyleyerek, yaptığı tabutun numunesini
Fatıma'nın sağlığında ona gösterdiğini ve onun da böyle bir
şeyi yapmasını kendisinden istediğini anlattı.
Ebu Bekir: "Fatıma'nın verdiği emre uy." dedi ve böylece Ali
(a.s) ve Esma Fatıma'yı yıkadılar.
Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Ebu Amr'ın rivayet ettiğini
kaydetmiştir ve Dulabî de, bu hadisi muhtasar bir şekilde
rivayet etmiştir. Dulabî'nin naklinde şu cümle yer almıştır:
Fatıma, Esma'nın yaptığı tabutu görünce gülümsedi. Halbuki
onun Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra o güne kadar
gülümsediği görülmemişti. [129]
22. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (a.s) Kendi Vefatını Bildirdiğine Dair
Ahmed İbn-i Hanbel, Ümmî Selme'den şöyle rivayet eder: "Hz.
Fatıma'nın (selâmullahi aleyha) vefatıyla sonuçlanan hastalığı
döneminde ben, onun bakımını üstlenmiştim. Bir gün onun durumu
diğer günlere nispet iyi idi. Hz. Ali (a.s) da işlerinden
dolayı evden ayrılmıştı.
Bana şöyle dedi: "Yıkanmam için su hazırla." Ben su hazırladım
ve döktüm; o da güzel bir şekilde kendisini yıkadı. Sonra:
"Benim yeni elbiselerimi getir." dedi ve ben getirdim. Sonra:
"Benim yatağımı evin ortasına ser" dedi ve ben söylediğini
yaptım. Ve o elini yüzünün altına koyup kıbleye yönelerek
yatağa uzandı. Sonra da: "Ey cariye, ben şimdi vefat edeceğim;
ve ben yıkanmışım (kendimi pâk etmişim); kimse benim üzerimi
açmasın" buyurdu. (Bunu söyledikten) Sonra dünyadan göçtü.
Sonra Hz. Ali (a.s) geldi ve ben ona olayı anlattım."[130]
Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de, Zehair-ül Ukbâ kitabında Ümmî
Seleme'den rivayet etmiştir. Hakeza bu hadisi Ahmed
(Menakıb'ında) ve Dulabî de rivayet etmişlerdir. Yine bu
hadisi İbn-i Esir de, Üsd-ül Gabe'de Ümmî Selme'den rivayet
etmiştir.
23. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (s.a) Kıyamet Günü Haşrolması ve Sırat'tan
Geçmesine Dair
1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Ebu
Hüreyre'den naklen Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu
nakletmiştir: "Kıyamet günü, peygamberler kendi kavimlerinden
olan müminlerle mülakat edebilmek için at üzerinde mahşere
gelirler. Hz. Salih, kendi devesine binerek mahşere gelir ve
ben, Burak'ın üzerinde mahşere gelirim. Burak her bir adımıyla
gözün görebildiği en son noktaya kadar yol alır ve Fatıma,
benim önümde hareket eder." [131]
2- Kenz-ül Ummâl'da nakledilen hadis ise şöyledir: "Kıyamet
günü, peygamberler at üzerinde mahşere gelirler. Salih
Peygamber, kendi ashabından olan müminlerle görüşebilmek için
devesi üzerinde mahşere gelir. Fatıma, Hasan ve Hüseyin
(aleyhimus-selam) cennet develerinden iki devenin üzerine
binerek mahşere gelirler ve Ali İbn-i Ebu Talib
(aleyhis-selam) da benim deveme binerek mahşere gelir. Ben
ise, Burak'a binerek mahşere gelirim ve Bilal de kendi
devesine binerek mahşere gelir ve ezan okur…" [132]
Muttaki, bu hadisi Taberani, Ebu-s Sahy ve İbn-i Asakir'in,
Ebu Hüreyre'den naklettiğini bildirmiştir.
3- Hakim, "Müstedrek-üs Sahihayn" adlı eserinde, Hz. Ali'den
(a.s), Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kıyamet günü olduğunda perde arkasından bir münadi: "Ey
mahşer halkı, gözlerinizi Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma
mahşerden geçinceye dek kapayın" diyecektir." [133]
Hakim, bu hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahih
olduğunu kaydeder. Bu hadisi, Hakim başka bir senetle de
zikreder. İkinci naklin sonunda şu ibare de mevcuttur: Sonra
Fatıma üzerindeki iki yeşil parçayla mahşerden geçer.
Hakim, bu hadisin senedini sahih biliyor. Aynı hadisi İbn-i
Esir, Üsd-ül Gabe'de ve Heysemî, Mecma-üz Zevâid'de yukarıdaki
ilaveyle nakleder. Yine o, bu hadisi Taberani'nin, el-Kebir'de
rivayet ettiğini kaydeder. Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de
rivayet etmiştir. O, bu hadisi Hz. Ali'den (a.s) rivayet
ettiğini bildirmiştir.
4- Bağdadî, Tarih-i Bağdad'da iki senetle Aişe'den,
Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kıyamet
günü olduğunda bir münadi nida eder ki: Ey halk, başlarınızı
eğin ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı geçsin." [134]
Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de İbn-i Beşran'dan naklen
zikretmiştir.
5- Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında rivayet ediyor ki:
"Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü, bir münadi
arştan şöyle nida eder: Ey mahşer halkı, başlarınızı aşağıya
eğin ve gözlerinizi yumun ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma,
sırattan geçsin; Fatıma, yıldırım gibi hurilerden olan yetmiş
bin cariyenin eşliğinde sırattan geçer."
Muttaki, bu hadisi Ebu Bekir'in, "el-Ceylaniyat" adlı
kitabında Ebu Eyyub'dan rivayet ettiğini kaydeder. Yine iki
ayrı senetle ve az bir farkla Ebu Bekir'den rivayet etmiştir.
Bu hadisi İbn-i Hacer de, es-Savaik-ul Muhrika'da
nakletmiştir.
Yine Muhibbuddin Taberî de, Ebu Sa'd Muhammed İbn-i Ali İbn-i
Ömer en-Nekkaş'ın "Fevaid-ül Arakeyn" kitabından naklen bu
hadisi zikretmiştir. Taberî'nin nakli şöyledir: "Fatıma,
parlak bir yıldırım gibi hurilerden yetmiş bin cariyenin
eşliğinde sırattan geçer." [135]
24. Bölüm
Allah Teala'nın Hz. Fatıma'nın Soyuna Ateşi Haram Ettiğine
Dair
1 - Hakim, sahih senetle Abdullah İbn-i Mes'ud'dan rivayet
etmiştir ki: Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: "Fatıma, iffetini
kamil olarak korudu. Bu yüzden Allah onun soyuna ateşi haram
kılmıştır." [136]
Hakim, "Bu hadisin senedi sahihtir" demiştir. Bu hadisi Ebu
Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da, Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da, Bezzaz
ve Ebu Ya'la'dan naklen rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi
Muhibbuddin Taberî, Ebu Temam'dan naklen rivayet etmiştir.
2 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında Taberani vasıtasıyla
İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Peygamberi,
Fatıma'ya (selâmullahi aleyha) şöyle buyurdu: "Allah sana ve
evlatlarına azap etmez." [137]
3 - Yine Muttaki, Taberî tarikiyle İbn-i Mes'ud'dan rivayet
ediyor ki: "Gerçekten Fatıma, kamil olarak iffetini korudu ve
bu yüzden Allah onu ve evlatlarını, cennete dahil eder." [138]
Bu kitabın birinci ve üçüncü bölümlerinde "Allah Teala'nın
Fatıma'yı (s.a), onun soyunu ve dostlarını ateşten kesmiş,
ayırmış” olduğunu bildiren hadisler geçti.
25. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Uğurlanışına Dair
Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ'da Hz. Ali'den (a.s)
Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Benim kızım Fatıma, kıyamet günü mahşere gelir ve onun
üzerinde hayat suyuyla yoğrulmuş bir keramet elbisesi olur;
mahlukat ona bakarak şaşkına uğrarlar. Sonra ona cennetin
elbiselerinden bir elbise giydirilir ve bu elbisenin üzerine
yeşil yazıyla yazılır ki: "Hz. Muhammed'in (s.a.a), kızı
Fatıma'yı en güzel surette ve en kamil heybet ile ve tam bir
kerametle ve yeterli pay ile cennete dahil eyleyin.” Böylece
bir gelin gibi etrafında yetmiş bin cariye ile cennete
uğurlanır." [139]
26. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Girecek İlk Şahıs Olduğuna Dair
1 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da Hz. Resulullah'ın şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir: "Cennete girecek ilk şahıs
Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma'dır. Fatıma'nın, bu ümmetteki
yeri Beni İsrail'deki Meryem'in yeri gibidir." [140]
Muttaki, bu hadisi Ebu-l Hasan Ahmed İbn-i Meymun'un Fazail-i
Ali'de (a.s) rivayet ettiğini ve Rafi'in, Bedl İbn-i
Mihbir'den, o da Abdusselam İbn-i Aclan'dan, o da Ebu Yezid el
Medenî'den, o da Resulullah'tan (s.a.a) rivayet ettiğini
kaydetmiştir.
2 - Zehebî, Mizan-ül İ'tidal'de senediyle birlikte Ebu
Hüreyre'den bir hadis nakletmiş ve o hadisin sahih olduğunu da
kaydetmiştir: Hadis şöyledir: "Resulullah (s.a.a) şöyle
buyurdu: "Cennete girecek olan ilk şahıs Fatıma'dır." [141]
Zehebî, bu hadisi Ebu Salah el-Müezzin'in "Menakıb-ı Fatıma"da
(selâmullahi aleyha) rivayet ettiğini kaydetmiştir.
27. Bölüm
Hz. Fatıma'nın (s.a) Meşhur Hutbesi
İbn-i Tayfur diye meşhur olan Allame Ahmed İbn-i Ebu Tahir,
"Belağat-ün Nisâ" [142] kitabında Abdullah İbn-i Hasan'dan, o
da kendi senediyle babalarından (s.a) şöyle rivayet etmiştir:
"Ebu Bekir, Fedek arazisini Fatıma'dan almayı
kararlaştırdığında bu haber Hz. Fatıma'ya ulaştı. Başörtüsünü
başına örtüp cilbabını [143] giyindi ve yakınlarının
hanımlarından ve kendi hizmetçilerinden oluşan bir grup
hanımın eşliğinde hareket etti. Yürürken etekleri yere çekilen
uzun bir elbise giyinmişti ve yürüyüşü Hz. Resulullah'ın
(s.a.a) yürüyüşünden farksızdı. Gelip Ebu Bekir'in bulunduğu
yere ulaştı. Ebu Bekir, muhacirler ve ensardan oluşan bir
kalabalığın içerisinde bulunuyordu. Hz. Fatıma'yla halk
arasına bir perde asıldıktan sonra (Resulullah'ın mezarının
başında) oturdu ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Oradakiler de
onun ağlamasıyla ağlamaya başladılar. Meclisi büyük bir hüzün
kapladı. Sonra Hz. Fatıma (s.a), ağlamayı kesip biraz öylece
sessiz durdu. Halkın figanı dinip galeyanı yatışınca, Allah'a
hamd ve sena edip ve Resulüne salat göndererek söze başladı.
Halk tekrar ağlamaya başladılar; durduklarında konuşmasını
sürdürerek şöyle buyurdu: "Allah'a hamd olsun verdiği
nimetleri için; ona şükürler olsun ilham ettiği hidayetlerden
ötürü; ona senalar olsun, sunmuş olduğu eşsiz ve benzersiz
yaygın ihsanları ve verdiği bol ve kamil bağışları ve
lütfettiği tüm nimetleri için. Nimetleri sayılmaz ve
nimetlerinin sürekliliğinin şükrü eda edilmez ve ebedi
oluşları idrak olunabilmelerini imkansız kılar. O, nimetlerini
daha da artırmak için kullarını şükretmeye çağırmış ve
nimetini bollaştırarak da mahlukatından ona hamd etmelerini
istemiş ve (kıyamette) benzerlerine davet ederek ihsanını
(salih insanlara) iki kat kılmıştır.
Şehadet ederim ki, Allah'tan başka bir ilah yoktur; tektir;
ortağı yoktur; o Allah ki, Tevhit kelimesinin te'vilini (esas
ve özünü) ihlas kılmıştır ve kalplere ona bağlılığı
yerleştirmiştir ve aklın kavrayabilmesi için tevhid
düşüncesini aşikâr etmiştir. O Allah ki, gözlerin onu görmesi
ve dillerin onun sıfatlarını beyan etmesi ve kavrayışların
onun keyfiyetini anlaması imkansızdır. O Allah ki, önceden
olan bir şeye dayanmadan ve bir eş ve benzere öykünmeden,
yaratıkları yaratmaya muhtaç değilken ve yaratmada kendine bir
yararı yokken, kendi güç ve meşiyetiyle her şeyi var etti.
Sadece hikmetinin sağlamlığını bildirmek ve itaati hususunda
uyarmak ve kudretini aşikâr etmek ve mahlukatını kulluğa
çağırmak ve çağrısını güçlü kılmak için onları vücuda getirdi.
Sonra da kullarını kendi gazabından korumak ve onları
cennetine sevk etmek için itaati karşısında mükâfatı ve isyanı
karşısında da azabı vaad etti.
Ve şehadet ederim ki, babam Muhammed, O’nun kulu ve resulüdür.
Allah, onu peygamber olarak göndermeden önce beğenmiş ve
yaratmadan önce seçmiştir ve meb'us kılmadan önce -hatta
mahluklar gayb aleminde korkunç perdeler altında saklıyken ve
yokluk sınırının eşiğinde bulunurken- onu Ahmed (yani
beğenilmiş) olarak isimlendirmiştir. Çünkü Allah, işlerin
nihayetini ve hadiselerin akışını bilir ve takdir ettiği
şeylerin yerlerine vakıftır. Allah emrini tamamlamak ve kendi
hükmünü geçerli ve kesin kılmak, kesin kıldığı kaderlerini
icra etmek için onu peygamber olarak gönderdi.
(Resulullah (s.a.a) meb'us olduğunda), İnsanlar çeşitli
dinlere bölünmüş, her grup kendi ateşinin çevresinde toplanmış
bulunuyorlardı, putlara tapıyor, ama Allah'ı tanımalarına
rağmen (bilerekten) onu inkâr ediyorlardı. (Böyle bir dönemde)
Allah Teala, Muhammed'in (s.a.a) nuruyla onların, üzerine
çökmüş karanlıkları aydınlığa çevirdi. Kalplerdeki (küfrün)
düğümlerini çözdü; gözlerden şaşkınlık perdelerini giderdi.
Böylece Peygamber (s.a.a), insanlar arasında hidayet işini
üstlendi, sonunda onları sapıklıklardan kurtardı ve kör olan
gözleri açtı. Sağlam dine doğru onları hidayet eyledi ve doğru
yola onları davet etti.
Bunlardan sonra Allah, Peygamberinin kendi istek ve rağbetiyle
onu, bu dünyadan alıp kendisine doğru götürdü. Böylece Hz.
Muhammed (s.a.a), bu dünyanın zorluklarından kurtulup yüksek
meleklerin eşliğinde Rabb'inin rızasıyla kuşatıldı ve yüce
mülk sahibi Allah'ın civarına erişti. Allah'ın salatı, selamı,
rahmet ve bereketleri, kendi peygamberi, vahyinin emini,
kulları arasında seçtiği, beğendiği ve razı olduğu babama
olsun."
Sonra mecliste bulunanlara bakarak şöyle dedi: "Ey Allah'ın
kulları, sizler onun emir ve nehiylerinin muhatabı, dinin ve
vahyin taşıyıcıları, Allah'ın kendi nefislerine emin kıldığı
kimseler ve ümmetlere dinin tebliğcilerisiniz. Allah
tarafından hak bir önder (olan Kur'an) sizin aranızdadır. O,
Allah'ın size sunmuş olduğu bir ahittir ve halef olarak
bıraktığı bir emanettir. O, Allah'ın nâtık kitabı, sâdık
Kur'ân'ı, yüce nuru, parlak ışığıdır. Basiretleri
(hidayetleri) aşikârdır. Sırları münkeşef, açıktır. Zahirleri
aydındır. Ona uyanlara gıpta olunur. Kur'an kendisine uyanı,
Allah'ın rızasına götürür, ona kulak vereni kurtuluşa erdirir.
O Kur'an vasıtasıyla Allah'ın aydın hüccetlerine, açıklanmış
azimetlerine (farzlarına), sakındırılmış haramlarına, belli
nişanelerine, yeterli burhanlarına, yapılması istenilen
faziletlerine ve kullara hibe edilen ruhsatlarına ve yazılı
şeriatlarına ulaşılır.
(Sonra Hz. Fatıma, Kur'an-ı Kerim'de yer alan şeriatı
açıklayarak şöyle buyurdu):
"Allah, imanı sizler için şirkten temizlenme vesilesi
kılmıştır. Namazı; kibirden uzaklaşmanız, zekâtı; nefsin
yücelmesi ve rızkın çoğalması, orucu; ihlası sabitleştirmek,
haccı; dinin temellerini sağlamlaştırmak, adaleti; kalpleri
birleştirmek ve bize itaati, dinin düzelmesi ve nizamı için
farz kılmıştır. İmametimizi; tefrikadan kurtulmak, cihadı;
İslam'a izzet kazandırmak, sabrı; mükâfatı hakketmek, emr-i
bil mârufu; tüm halkın maslahatını korumak, vâlideyne (baba ve
anneye) iyiliği; Allah'ın gazabından kurtulmak için farz
kılmıştır. Sıla-ı rahim yapmayı (akrabalarla iyi ilişkide
bulunmayı) da sayıların çoğalmasına vesile eylemiştir. Kısası;
kanların dökülmesini önlemek, nezre (adağa) vefa etmeyi;
Allah'ın bağışına ehil olmak ve tartı ve ölçüleri eksiltmeyip
hakkınca tutmayı da; malların değerinin korunması için farz
kılmıştır. Şarap içmeyi; (kullarını) pisliklerden temizlemek
için nehyetmiş, başkalarına zina nispetini vermekten
kaçınmayı; lanetten korunmak, hırsızlıktan uzak durmayı da;
iffet kazanmak için emretmiş ve şirki; onun rablığına olan
inancın halis olması için haram kılmıştır. (Ey inananlar,)
"Allah'tan hakkıyla korkun ve ancak Müslümanlar olarak
(Allah'a teslim olduğunuz halde) ölün!" [144] "Allah'ın emir
ve nehiylerine itaat eyleyin. Gerçekten Allah'tan kulları
içinden ancak alimler korkar." [145]
Sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, bilin ki ben Fatıma'yım ve
babam Muhammed'dir (s.a.a). Bu sözü ben tekrar tekrar sizlere
söylüyorum. Sözlerim haktır ve yaptığım işte batıl bir yön
yoktur. (Allah Teâlâ buyuruyor ki): "Gerçekten size
kendinizden olan öyle bir peygamber geldi ki, sizlerin
uğradığınız çetinlikler ona ağır gelir, o size pek düşkün ve
müminlere şefkatli ve merhametlidir." [146]
"Eğer Muhammed'i (s.a.a) tanısanız; onun, sizin hanımlarınızın
babası değil, benim babam olduğunu ve sizin erkeklerinizin
değil, benim kocamın (Hz. Ali'nin) kardeşi olduğunu
görürsünüz. Ona olan nispet ve yakınlık ne güzel bir
nispettir. O, peygamberliği uhdesine alıp, halkı Allah'ın
azabından korkuttu. Müşriklerin yolundan yüz çevirdi. Şirkin
belini kırıp, onların nefesini kesti ve halkı hikmet ve güzel
nasihatle Rabb'inin yoluna çağırdı; putları kırdı; küfrün
önderlerini yüzüstü yere serdi. Sonunda kafirler topluluğu
bozguna uğrayarak ardlarına dönüp kaçtılar; gecelerin
karanlığı, sabahın aydınlığı ile yarıldı ve hakkın özü ortaya
çıktı; dinin önderi konuşmaya başladı; şeytan sözcülerinin
sesi kesildi; nifakın tacı yere düştü; küfür ve azgınlığın
düğümleri çözüldü. Sizler de ibadetten, oruçtan karınları aç,
yüzleri ak olanlarla beraber ihlas kelimesini söyler oldunuz."
"Sizler Hz. Resul-i Ekrem gelmeden önce ateş dolu bir uçurumun
kenarında idiniz, (o halinizle) taşın dibinde kalan, hemen
içilip tüketilecek olan bir yudum suydunuz; aç kişinin fırsat
gözetmeden kapıp yiyeceği bir lokmaydınız; (düşmanların)
ayakları altına düşmüş bir toplumdunuz. İçtiğiniz; deve
sidiğiyle dolmuş ve hayvan pisliğiyle kokuşmuş çöllerdeki
çukur suyu idi. Yediğiniz; dabaklanmamış deriyle hazırlanan
yemekti. Aşağılık bir hale düşmüştünüz; insanların saldırıp
sizi yok etmesinden korkuyordunuz. Bütün bunlardan ve
güçlülerin belasına uğradıktan, Arab'ın kurtlarına lokma
olduktan, kitap ehlinin azgınlarına tutsak düştükten sonra
sizleri Allah Tebareke ve Teala babam Muhammed (s.a.a)
vasıtasıyla kurtardı. Bundan sonra ne zaman müşrikler savaş
ateşini yaktılarsa, Allah onu söndürdü ve ne zaman şeytan
kendi boynuzunu çıkardıysa ve müşriklerden bir grubun ağzı
açıldıysa (Peygamber s.a.a) kardeşini (Hz. Ali'yi) tehlikenin
önüne çıkarıp müşriklerin ağzını tıkadı. Ali de düşmanların
başını ezmedikçe ve yakılan ateşin alevini kılıcıyla
söndürmedikçe geri dönmezdi. O, Allah'ın zatı için zahmete
katlanan, Allah'ın emrinde ciddiyet gösteren, Resulullah'ın
yakını ve Allah'ın velilerinin efendisidir. O, hak yolunda
kollarını sıvayarak iyilik istiyor, ciddiyetle çalışarak bu
yolda zahmete katlanıyordu. Ama siz (o dönemde) rahat bir
yaşayış yolunu seçip asayiş ve emniyet içersinde hayatınızı
sürdürüyordunuz ve bizlerin başına gelen belaların sonucunu
bekliyordunuz; neticenin kimin yararına olacağını öğrenmek
istiyordunuz; savaşlara katılsanız da düşmanla
karşılaştığınızda geriye dönüp kaçıyordunuz.
Allah Tealâ, Peygamberine enbiyanın bulunduğu, yani seçkinlere
ayırdığı makama yücelmeyi kararlaştırdığında sizlerdeki nifak
düğümleri aşikâr oldu; din gömleği artık yıprandı; kendini
gizlemiş olan azgınlar nutka geldi; cansız kalmış düşmanlar
harekete geçti; bâtıl ehlinin önderleri kükremeye başladı ve
sizin aranızda değer kazandılar. Şeytan başını kendi
yuvasından çıkarıp sizleri kendisine doğru çağırdı. Sizlerin
de onun davetini kabullenmeye ve aldanmaya meyilli olduğunuzu
gördü; sonra sizi tahrik etti; sizleri hafif buldu; sizleri
kışkırttı, siz de hemen galeyana geldiniz. Böylece sizler
başkasının devesini (kendi deveniz olarak) dağladınız ve (onu)
başkasına ait çeşmeye sürdünüz (yani başkasına ait olan
hilafete el koydunuz). Bütün bunlara henüz Resul-i Ekrem'in
vefatından kısa bir süre geçmeden ve henüz kalbimizin yaraları
tazeyken, yüreğimizin cerahati iyileşmeden, hatta Resul-i
Ekrem'in cenazesi defnedilmeden teşebbüs ettiniz. "Fitne
çıkmasından korkuyoruz" diyerek bu işlere koştular. "(Oysa)
İyi bilin ki (bu işleriyle), tam fitnenin ortasına
düşmüşlerdir. Gerçekten cehennem, kafirleri (her taraftan)
kuşatmıştır." [147]
Heyhat! Size ne olmuştur? Ve (haktan dönüp), Allah'ın kitabını
bırakıp neye yönelmişsiniz? Oysaki onda olan hakikatler zahir,
ahkamı nurlu, nişaneleri belirgindir; sakındırdığı şeyler
ortadadır; emirleri açıktır. Ama sizler onu arkanıza
atmışsınız. Acaba Kur'an'ı bırakmayı ve ona sırt çevirmeyi mi
istiyorsunuz; yoksa başka bir kitapla mı hüküm veriyorsunuz?
"Ne kötüdür zalimlerin (Kur'an'ın yerine) seçtikleri bedel"
[148] "Kim ki, İslam'dan başka bir din arasa o (din) asla
ondan kabul edilmez ve o ahirette ziyankârlardan olur." [149]
"Sonra, ancak o fitnenin doğurduğu nefret yatışıncaya ve
kontrol altına girinceye kadar beklediniz. Sonra yine fitnenin
alevini daha da bir şiddetlendirmeye ve ateşini daha da bir
kızgınlaştırmaya yöneldiniz. Aldatıcı şeytanın davetine icabet
ederek, dinin apaydın nurlarını ve Peygamberin sünnetini
söndürmeye koyuldunuz. Sizler köpüğü içmek adına altındaki
sütü içiyor, (beytul malı gizlice istediğiniz şekilde
harcıyorsunuz), bunun yanı sıra açıkta ve gizlide Peygamberin
Ehl-i Beyt'ine ve evladına haksızlık ediyorsunuz. Biz ise,
sizlerin kalbimize vurduğunuz hançer yarasına ve bağrımızı
delen ok darbesine sabrediyoruz. Siz şimdi de benim, babamdan
miras alma hakkımın olmadığını iddia ediyorsunuz. "Yoksa
cahiliye hükmünü mü arıyorlar (uygulamak istiyorlar)? Halbuki,
yakin eden bir toplum için hükmü Allah'tan daha güzel olan kim
olabilir?" [150] Acaba sizler bilmiyor musunuz? Oysa, sizlere
güneş gibi aşikâr olmuştur ki, ben onun kızıyım? Ey
Müslümanlar, acaba benim mirasım zorla benim elimden alınacak
mı? (ve siz buna seyirci mi kalacaksınız?)."
"Ey Ebu Kuhafe'nin oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan
miras alman, ama benim babamdan miras almamam Allah'ın
kitabında mı yazılmıştır? Gerçekten ortaya attığın söz büyük
bir iftiradır. Acaba bilerek mi Allah'ın kitabını arkanıza
atıp terk ettiniz? Kur'ân-ı Kerim buyuruyor ki: "Ve Süleyman
Davud'dan irs aldı (ona mirasçı oldu)." [151]
Ve Yahya İbn-i Zekeriyya'nın kıssasını anlatırken de
buyurmuştur: "Dedi ki (Ey Rabb'im,) Bana bir veli lütfet ki,
benden ve Yakup soyundan irs alsın (mirasçı olsun)." [152]
Ve yine buyurmuştur ki: "Allah'ın kitabında akrabaların
bazıları, bazılarına (nispet, irs hususunda) daha evladır."
[153]
Yine buyurmuştur ki: "Allah size evlatlarınız hakkında bir
erkeğe iki kadının payını tavsiye eder." [154]
Yine buyurmuştur ki: "Sizlerden birinin ölümü geldiği zaman
kendisinden bir hayır (mal) bırakıyorsa baba ve annesine ve
yakınlarına (verilmesi için) adalet ve iyilik üzere vasiyet
etmek (Allah'tan) takvalılara bir borç olarak yazılmıştır."
[155]
"(Kur'ân ayetleri böyle buyururken acaba) sizlere göre benim
bir payım yok mu ve benim babamdan miras almaya hakkım yok
mudur?! Acaba Allah, Sizlere irs ayetinde bir özellik tanımış
da yalnız babamı mı çıkarmıştır? Yoksa sizler, "Ayrı ayrı
dinlere mensup olan kişiler birbirlerinden irs alamazlar mı"
diyorsunuz (ve bu yüzden bana irs hakkı tanımıyorsunuz)? Acaba
ben ve babam aynı dine bağlı değil miyiz? Yoksa sizler
Kur'an'ın husus ve umumunu (genel hükümlerini ve o hükümlerden
istisna edilen durumlarını) benim babam ve amcam oğlundan daha
mı iyi bildiğinizi iddia ediyorsunuz?"
"Ey Ebu Bekir, bu eğerli, yularlı ve süslenmiş Fedek devesini
al da götür! Ama bil ki, mahşere geldiğin gün yaptıklarınla
karşılaşacaksın. O gün ki, hakim Allah'tır ve kefil Hz.
Muhammed (s.a.a)! Ne güzel gündür o gün, o günde batıla
uyanlar ziyana uğrarlar; o zaman pişmanlık da halinize bir
yarar sağlamayacaktır! Her bir sözün (hakikatin)
gerçekleşeceği bir yer ve zaman vardır."
"Artık yakında zelil edici azabın kime geleceğini ve kalıcı
azabın kimi yakalayacağını bileceksiniz." [156]
Sonra Ensar'a doğru bakarak şöyle dedi: "Ey yiğitler topluluğu
ve dinin yardımcıları ve İslam'ın koruyucuları, benim hakkımda
yaptığınız bu gevşeklik ve benden zulümle alınan (Fedek)
hususundaki bu gafletiniz nedir? Acaba Resulullah (s.a.a):
"Kişinin ihtiramı, evlatlarına iyi davranmakla korunur" diye
buyurmuyor muydu? Ne çabuk da verdiğiniz ahdi bozdunuz?
Sizlerin benim talebimi yerine getirmeye gücünüz var. Acaba
kendi kendinize, "Muhammed (s.a.a) öldü mü" diyorsunuz? (Evet,
öldü ama bu) Bir büyük musibet idi ki, bu yüzden hasıl olan
boşluk ve vücuda gelen gedik ne de büyüktür. Yeryüzü onun
gaybetiyle karardı; yıldızların yüzü tutuldu; ümitler boşa
çıktı; dağlar onun karşısında huşu etti. Ama Resulullah'ın
vefatıyla da hadler aşıldı ve hürmetler paymal edildi.
Allah'a Andolsun ki, benzeri görülmemiş büyük bir musibet idi.
Ama her sabah ve akşam evlerinizde okunan Allah'ın kitabı,
bunun vuku bulacağını açıkça ilan etmişti. Ondan önceki
peygamberlerin de durumundan haber vermişti ve bu değişmez bir
hüküm ve kesin bir kazadan ibaret idi.
"Muhammed, ancak bir elçidir, ondan önce peygamberler gelip
geçmiştir; acaba eğer ölürse veya öldürülürse sizler (dinden)
geriye mi döneceksiniz? Kim ki, dinden geriye dönerse (bilsin
ki) Allah'a asla bir zarar vermez ve Allah şükredenleri
mükâfatlandırır." [157]
Ey Kıyle oğulları (Evs ve Hazrec), sizin gözünüzün önünde
babamın mirasını elimden alacaklar ve sizler buna şahit olup
susacak ve topluca bunu duyup kendinizi kenara mı
çekeceksiniz?! Halbuki, hepinize yardım çağrısında bulunmuşum
ve siz de haberdarsınız. Sizler ki, güç ve sayınız yeterlidir
ve elinizde silah ve kalkan vardır. Acaba nasıl olur da yardım
çağrısını duyup icabet etmiyorsunuz; feryadımızı işitiyor, ama
bizim yardımımıza koşmuyorsunuz? Oysaki sizler cesur insanlar
diye tanınmışsınız ve iyilik ve salah ile marufsunuz; sizler
seçkinler ve beğenilmişlersiniz. Araplarla savaştınız ve
çetinlik ve zorluklara karşı koydunuz ve kabilelerle karşı
karşıya geldiniz ve kahramanlarla mücadele eylediniz. Nice
uzun zamanlar biz (Ehl-i Beyt) size emrettiğimizde siz hep
itaat ediyordunuz. Nihayet İslam değirmeni bizlerin ekseninde
dönmeye başladı, nimet ve rızk çoğaldı ve şirkin sesi kesildi
ve iftiracıların coşkusu yattı, küfrün ateşi söndü ve fitnenin
çağrısı sustu, dinin nizamı güçlendi. Öyleyse neden hak aşikâr
olduktan sonra şaşkınlığa düştünüz ve gerçekler ilan olduktan
sonra onu tekrar gizlemeye yöneldiniz ve hakka yöneldikten
sonra geriye döndünüz ve iman ettikten sonra şirke düştünüz.
"Neden antlarını bozan ve Resulullah'ı çıkarmaya yeltenenlerle
savaşmıyorsunuz? Oysaki, ilk olarak onlar (savaşı)
başlattılar. Yoksa onlardan mı korkuyorsunuz? Oysaki, gerçek
iman sahibi iseniz kendisinden korkmanıza en layık olan
Allah'tır." [158]
Ben, sizlerin alçalmaya yöneldiğinizi ve yöneticilik makamına
layık olanı bu makamdan uzaklaştırdığınızı görüyorum. Sizler
rahatlık ve zevke çekildiniz. Darlıktan kaçıp genişliğe ve
refaha meylettiniz. Ruhunuza yerleşen marifet ve anlayışları
çıkarıp attınız ve afiyetle yediğiniz şeyi geri kustunuz.
"Eğer, sizler ve yeryüzünde bulunan herkes kafir olsalar
(nankörlük etseler), (Allah'a bir zarar veremezler.) Çünkü
gerçekten Allah ganidir ve övülendir." [159]
Bilin ki ben, sizlerin bize arka çıkmayacağınızdan, bizi
yalnız bırakacağınızdan, kalbinizde yerleşen hıyanetten
haberdar olmama rağmen bu sözleri size söyledim. (Bunların
size tesir etmeyeceğini biliyordum). Ama bunlar ruhun
taşkınlığı, gazabın taşması, tahammülün sona ermesi
neticesinde dile getirdiğim içimde toplanan dertlerimdi ve bu
sözler benim size karşı hüccetimdir.
Evet, alın götürün onu (hilafeti) ve yükleyin yükünüzü! Ama
bilin ki, bu devenin sırtı yaralı, ayakları da aşınmıştır.
O, sizlere sürekli utanç kaynağı olacak, üzerinizde de
Allah'ın gazabı ve ebedi bir utanç dağı olarak; sizi,
yürekleri kapsayan Allah'ın ebedi ateşine götürecektir. Bilin
ki, yaptıklarınız Allah'ın gözü önündedir. "Ve zalimler
yakında nasıl bir akibete (azaba) duçar olacaklarını
bilecekler." [160]
Ben, sizleri önünüzde bulunan şiddetli azaptan korkutanın kızı
Fatıma'yım. Öyleyse "Siz amel edin, şüphesiz biz de amel
etmekteyiz." "Ve bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz."
[161]
Hamd Alemlerin Rabbinedir.
[1] - Bihar-ül Envar, c.28, s.37
[2] - İsra/1
[3] - ed-Dürr-ül Mensur, İsrâ suresinin tefsiri, âyet 1.
[4] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.
[5] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[6] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
[7] - Tarih-i Bağdâd, c.5, s.87. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[8] - Tarih-i Bağdâd, c.12, s.331. es-Savâik-ul Muhrika, s.96.
[9] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
[10] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44
[11] - Zehâir-ül Ukbâ, s.26
[12] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[13] - en-Nihâye, "Betele" maddesi
[14] - Üsd-ül Gâbe, c.5,s.520.
[15] - el-İstiâb, c.2, s.752.
[16] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3807, Sahih-i
Ebi Dâvud, s.223 hadis no: 4540, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4,
s.172, Edeb-ül Müfred, s.136. Feth-ül Bâri, c.9, s.200.
[17] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154 ve 159. Edeb-ül
Müfred, s.141. el-İstiâb, c.2, s.51. Sünen-i Beyhâki, c.7,
s.101.
[18]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.146 hadis no: 12213.
[19]- Sahih-i Buhari, hadis no: 3353, Sahih-i Müslim, hadis
no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807,
Fezâil-üs Sahabe kitabında Fezail-i Fatıma (a.s) bölümü.
Müsned-i Ahmed, c.6, s.282 hadis no: 22343, 24839, 25209.
Sahih-i İbn-i Mâce hadis no: 1610, Hz. Peygamberin
hastalığıyla ilgili hadisler bölümü.
[20] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111. Feyz-ül Kadir, c.5, s.176.
[21] - Üsd-ül Gâbe, c.5, s.512. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.42.
Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[22] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[23] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3349, 3350,
3351. Sahih-i Buhârî, Bab-ül Vudu hadis no: 233, 490, 2717,
2948, 3565 Sünen-i Nesai hadis no: 305, Müsned-i Ahmed, hadis
no: 3537, 3766.
[24] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3345. Sahih-i
Buhâri, hadis no: 236, 2688, 2695, 2610, 3767, 4847, 5281,
Sünen-i Tirmizi hadis no: 2011, Sünen-i ibn-i Mace hadis no:
3455, 3456, Müsned-i Ahmet hadis no: 21734, 21763.
[25] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.3. Kenz-ül Ummâl, c.1, s.77.
Mecma-üz Zevâid, c.8, s.262.
[26] - Zehâir-ül Ukbâ, s.47.
[27] - Sahih-i Ebu Dâvud, hadis no: 3680. el-İntifa-u bi'l-Ac
bölümü, Müsned-i Ahmed, c.5, s.275 hadis no: 21329. Sünen-i
Beyhaki, c.1, s.26.
[28] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s.489.
[29] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159.
[30] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.155.
[31] - es-Savaik-ul Muhrika, s.109.
[32] - Sahih-i Buhârî, Bid-ul halk Ve Humus bölümü hadis no:
2881, 3429,4942, 4943, 5843, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3330,
3331,. Sahih-i Müslim, Zikir ve Duâ bölümü hadis no: 4906.
Sahih-i Ebi Dâvud, c.3, hadis no: 2595, 4403, Müsned-i Ahmed
hadis no: 702, 797, 949, 1085, 1166, 1185, 1244, Sünen-i
Daremi, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü hadis no: 2569.
[33] - Sahih-i Ebi Davud, c.3, et-Tesbih-u İnde-n Nevm
bölümü, hadis no: 2595, 4403,. Hilyet-ul Evliyâ, c.2, s.41.
[34] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.41.
[35] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.150 hadis no: 12066.
[36] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s,296. ed-Dürr-ül Mensur, Duhâ
suresinin tefsiri.
[37] - İsra/26
[38] - ed-Dürr-ül Mensur, İsra suresinin tefsiri, 26. âyet.
[39] - Mecma-üz Zevâid, c.7, s.49. Mizân-ül İtidâl, c.2,
s.228.
[40] - Kenz-ül Ummâl, c.2, s.158.
[41] - Sahih-i Buhâri, hadis no: 3353, 3354, 5812, 4080, 3438,
Sahih-i Müslim hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi
hadis no: 3807, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1610. Müsned-i
Ahmed, c.6, s. 282 hadis no: 25209, 25210, 24,839, 23343.
Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c.2, s.40. Üsd-ül Ğâbe, c.5, s.512.
Hasais-ün Nesâî, s.34.
[42] -Sahih-i Buhârî, İstizân bölümü hadis no: 5812. Sahih-i
Müslim, Fezâil-üs Sahabe kitabı, Fezâil-i Fatıma bölümü hadis
no: 4486, 4487, 4488. Müsned-i Ebi Dâvud, c.6, Ahadis-ün Nisâ
bölümü. Hileyt-ül Evliyâ, c.2, s.29. Müşkil-ül Asâr, c.1,
s.48-49. Hasâis-ün Nesâi, s.34.
[43] -Sahih-i Tirmizî, c.2, s.306 hadis no: 2714. Müstedrek-üs
Sahihayn, c.3, s.151. Müsned-i Ahmed, c.5, s.391hadis no:
22240. Hilyet-ül Evliyâ, c.4, s.190. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.574.
Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217.
[44] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.
[45] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.
[46] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.
[47] - Hasâis-ün Nesâi, s.34. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.221.
[48] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.
[49] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.185.
[50] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.
[51] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.113.
[52] - Al-i İmran/42.
[53] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44. ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân
suresinin tefsiri, 42. âyet.
[54] - Tahrim/11.
[55] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.497. Müsned-i Ahmed, c.1,
s.293, 316, 322 hadis no: 2536, 2751, 2805. el-İstiâb, c.2,
s.720. ed-Dürr-ül Mensur, Tahrim suresinin tefsiri, 11. âyet.
Üsd-ül Gâbe, c.5, s.437. Zehâir-ül Ukbâ, s.42. el-İsabe, c.8,
s.158. el-İstiâb, c.2, s.570. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.223.
Müşkil-ül Asâr, c.1, s.50. Feth-ul Bâri, c.7, s.258.
[56] - el-İstiâb, c.2, s.720 ve 750. Mecme-üz Zevâid, c.9,
s.223. Kasas-ul Enbiyâ, s.511.
[57]- Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217. Tarih-i Bağdâdi, c.4, s.391.
[58] - Feyz-ül Kadir, c.3, s.432.
[59] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.
[60] - Al-i İmran/42.
[61] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.31 hadis no: 3813. Müstedrek-üs
Sahihayn, c.3, s.157. Müsned-i Ahmed, c.3, s.135 hadis no:
11942. Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.344. Müşkil-ül Asâr, c.1,
s.50. Tarih-i Bağdâdî, c.7, s.184 ve c.9, s.404. Üsd-ül Gâbe,
c.5, s.437. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441. el-İstiâb, c.2,
s.720. Kenz-ül Ummâl c.6, s.227. Tefsir-ül Kebir, Al-i İmrân
suresinin tefsiri, 42. âyet.
[62] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.
[63] - Tahrim/11.
[64] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180. Tefsir-i Keşşaf, Tahrim
suresinin tefsiri, 12. âyet. Feth-ul Bârî, c.7, s.258.
[65] - Al-i İmran/42.
[66] - ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmran suresi 42. âyet
[67] - Al-i İmran/37.
[68] - Kasas-ul Enbiyâ, s.513, Kaşşâf Tefsiri, Al-i İmrân
suresinin tefsiri, 37 âyet, ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân
suresinin tefsiri, 37. âyet.
[69] - er-Riyaz-un Nazıra. c.2, s.202.
[70] - Tarih-i Bağdâdî, c.1, s.259
[71] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3,s.160. el-İstiâb, c.2,
s.751.
[72] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2. s.41
[73] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.164.
[74] - Tarih-i Bağdâdi, c.11, s.285
[75] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220.
[76] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.
[77] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.
[78] - Mecma-üz Zevâid, c.9, s.172.
[79] - Zehâir-ül Ukbâ, s.121.
[80]- Tarih-i Kebir, c.2, Birinci bölüm, s.316, Haydarabad
baskısı. Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.557, Haydarabad
baskısı. Tarih-ü Rıkka, s.70, Kâhire baskısı. Siret-ül
Mustafa, c.2, s.519.
[81] - Sünen-i Ebu Dâvud, c.4, s.151hadis no: 3835, Sünen-i
İbn-i Mace hadis no: 4076, Dar-us Saâde Mısır baskısı.
el-Füsul-ül Mühimme, s.276. es-Savâik-ul Muhrika, s.97. Mısır
baskısı. el-Beyan Fi Ahbar-i Ahir-iz Zamân, s.311.
[82] - el-Erbaune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi, 4. hadis.
Zehâir-ul Ukbâ, s.136, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı.
Kenz-ül Ummâl, c.7, s.259, Haydarabaâd baskısı. el-Fıkh-ul
Kebir, c.2, s.70, Haydar Abâd baskısı. Kunûz-ul Hakâik, s.3.
el-Hâvi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66, Mısır baskısı.
[83] - Müntahab-u Kenz-il Ummâl, c.5, s.96, el-Meymeniye Mısır
baskısı. Meşarik-ul Envâr Fi Fevz-i Ehl-il İtibâr, s.152,
es-Şerefiyye Mısır baskısı. el-Havi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66,
Mısır bakısı. Yenabi-ul Mevedde, s.179, İstanbul baskısı.
Kunuz-ül Hakâik, s.3, Bulak baskısı, Mısır.
[84] - Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul baskısı, s.434. el-Beyân Fi
Ahbâr-i Ahir-iz Zamân, s.310, Necef bakısı.
[85] - el-Beyân Fi Ahbâr Ahir-iz Zamân, s.305, Necef baskısı.
el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi (a.s), 5.hadis. Zehâir-ül
Ukbâ, s.135, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı. el-Hâvi Li-l
Fetâvâ, s.66, Mısır baskısı. Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul
baskısı, s.426.
[86] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.147-148.
[87] - Ahzab/33
[88] - Ahzab/33
[89] - Sahih-i Tirmizî, c.12, s.85 hadis no: 3806. Tefsir-i
Taberî, c.22, s.7. Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.485. Müşkil-ül
Asar, c.1, s.335.
[90] - Bkz. Müsned-i Ahmet bin Hanbel hadis no: 25521, 25329,
25339, 25383, 25300 ve 16374.
[91] - Ahzab/33
[92] - Evalim-ül Ulum, c.11, s.635-642. Müntahab-ül Kebir.
el-Gurer-ü ve-d Dürer. Nûr-ül Afak, s.4, Tahran baskısı.
İhkak-ul Hakk, c.2, s.557-558.
[93] - Al-i İmran/61
[94] - Sahih-i Müslim, c.7, s.120 hadis no: 4420. Sahih-i
Tirmizî, c.4, s.293 hadis no: 4425. Müsned-i Ahmed, c.1, s.185
hadis no: 1522. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.150, Mesâbih-us
Sünnet, c.2, 204.
[95] - Tefsir-i Kebir c.8, s.85.
[96] - Al-i İmran/61
[97] - Al-i İmran/59
[98] - Al-i İmran/61
[99] - Tezkiret-ül Havass, s.8.
[100] - Al-i İmran/59, 60, 61.
[101] - el-Bidaye ve-n Nihaye, c.5, s.54.
[102] - Sahih-i Buhâri, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 3437,
3483, Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220. Feyz-ül Kadir, c.4,s.421.
Hasais-ün Nesâi, s.35.
[103] - Sahih-i Buhâri, Nikâh bölümü hadis no: 4829. Sahih-i
Ebu Dâvud, c.12, bab-u ma yekrehu en yücmee beynehunne min-en
nisâi hadis no: 1773, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1988.
Müsned-i Ahmed, c.4, s.328 hadis no: 18149, 18184, 18167.
Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.
[104] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahabe, babu
Fazâil-i Fatıma (a.s) hadis no: 4483, Tefsir-i Kebir, Şurâ
suresinin tefsiri, Meveddet âyeti, keza Meâric suresi tefsiri,
13. âyet.
[105] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahâbe hadis no:
4482. Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802.
[106] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802.
Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159. Müsned-i Ahmed, c.4, s.5,
hadis no: 18164.
[107] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.158. Müsned-i Ahmed,
c.4, s.323 ve 332, hadis no: 18149, 18167. Sünen-i Beyhaki,
c.7, s.64.
[108] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40 ve 174.
[109] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3,
s.154.
[110] - Kenz-ül Ummâl, c.8, s.315.
[111] - Hasais-ün Nesâi, s.36. ve 138.
[112] - es-Savaik-ul Muhrikâ, s.707 ve 138.
[113] - el-İmame ves-Siyase, s.14.
[114] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153. Üsd-ül Gabe, c.5,
s.522. el-İsabe, c.8, s.159. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441.
Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111; Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[115] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[116] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.72
[117] - Sahih-i Buhari, hadis no: 6230, 3913, 2862.
[118] - Zehâir-ül Ukbâ, s.39. Sahih-i Müslim, Cihâd bölümü,
c.1, s.9, hadis no: 3304. Sünen-i Beyhakî c.6, s.300. Sahih-i
Tirmizî, Peygamberin mirasıyla ilgili hadisler bölümünde,
Müsned-i Ahmed hadis no: 25, 52.
[119] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk ve Peygamberin
hastalığıyla ilgili hadisler bölümü hadis no: 3354, 3438,
4080.
[120] - Sahih-i Müslim hadis no: 4486, Müsned-i Ahmed bin
Hanbel, hadis no: 23343, 24839, 25210.
[121] - Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807
[122] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.
[123] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 4103,
Sünen-i Nesâi, c.1, s.261, hadis no: 1821. Müstedrek-üs
Sahihayn, c.3, s.59. Müsned-i İbn-i Hanbel, c.3, s.197, hadis
no: 12558. Tabakat-ı İbn-i Sa'd, c.2, s.83. Tarih-i Bağdâdi,
c.6, s.262.
[124] - Sahih-i İbn-i Mace, Cenazelerle ilgili hadislerin
Peygamberin vefatı bölümü, hadis no: 1620. Müstedrek-üs
Sahihayn, c.1, s381.
[125] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.204, hadis no: 12643.
[126] - Sünen-i Beyhaki, c.3, s.409.
[127] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.43. Tabakat-ı İbn-i Sa'd c.2,
s.40.
[128] - Feth-ul Bari, c.9, S.201.
[129] - Zehâir-ül Ukbâ, s.53. Sünen-i Beyhaki, c.4, s.34.
[130] - Müsned-i Ahmed, c.6, s.461. Zehâir-ül Ukbâ, S.53.
Üsd-ül Gabe, c.5, s.590.
[131] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152.
[132] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.193.
[133] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153 ve c.3, s.161.
Üsd-ül Gâbe, c.5, s.523. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.212.
Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[134] - Tarih-i Bağdâdi, c.8, s.141. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[135] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.218. es-Savâik-ul Muhrika,
s.123. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[136] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152. Hilyet-ül Evliyâ,
c.4, s.188. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[137] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[138] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[139] - Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[140] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[141] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.131.
[142] - Hz. Fatıma'nın (selamullahi aleyhâ) bu meşhur hutbesi
birçok Şiâ ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında nakledilmiştir. Bu
hutbeyi nakleden Ehl-i Sünnet kitaplarından bazıları
şunlardır:
1 - Belağat-ün Nisa, s.12
2 - Şerh-ü Nehc-ül Belağa (İbn-i Eb-il Hadid), c.16, s.252.
3 - Müruc-üz Zeheb (Mes'ûdi), c.2, s.311.
4 - A'lam-ün Nisa (Ömer Rıza Kehale), c.4, s.116.
5 - Ehl-ül Beyt (Tevfik Ebu Alem), s.157.
Bazı Ehl-i Sünnet kaynakları da hutbenin sadece bazı
bölümlerini nakletmişlerdir ki, onlardan bazıları şunlardır:
1 - El-İmame ve-s Siyase (İbn-i Kutaybe), c.2, s.14,
2 - Üsd-ül Gâbe (İbn-i Esir), c.2, s.522.
3 - el-İsabe (İbn-i Hacer), s.61-66.
4 - el-İstiâb (Kurtubi), s.377.
5 - Tarih-i İbn-i Kesir, c.12, s.441.
6 - Tefsir-ül Keşşâf (Zemahşeri), c.1, İsra suresi, 26 âyet
tefsirinde.
7 - Kenz-ül Ummâl (Muttaki), c.6, s.219.
8 - Müstedrek-üs Sahihayn (Hakim), c.3, s.153.
9 - Sahih-i Müslim, c.2, s.72
[143] - Cilbab kadının vücudunun tamamını örten bir çeşit
geniş elbisedir.
[144] - Âl-i İmran/102.
[145] - Fatır/28.
[146] - Tevbe/128
[147] - Tevbe/49.
[148] - Kehf/50.
[149] - Al-i İmran/85.
[150] - Maide/50.
[151] - Neml/16.
[152] - Meryem/60.
[153] - Enfal/75.
[154] - Nisâ/11.
[155] - Bakara/180.
[156] - Hud/39.
[157] - Âl-i İmran/144.
[158] - Tevbe/13.
[159] - İbrahim/8.
[160] - Şuarâ/227.
[161] - Hud/122.
Hayalfm
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol