Bu yazıda Aleviliğin, Türk kültürü kodlarına yönelik bazı temel bilgiler üzerinde durulmuştur.
1- Alevilik, Türk kültür havzasında oluşmuştur. Aleviliğin oluşumu, Türklerin Hz. Ali evlatları ile İslam’ı kabul ettikleri Horasan bölgesinde başlamıştır. Horasan’dan büyük Türkmen göçleri ile Anadolu’ya ve çevre bölgelere taşınan Alevilik, bu bölgede oluşumunu tamamlamıştır.
2- Alevi ocak, oymak ve aşiretleri Türk’tür. Alevi ocak, oymak ve aşiretleri Türk’tür. Türkçe konuşanlar dışında Zazaca ve Kurmançça konuşanlar da Osmanlı arşiv belgelerinde Türk, Yörük, Türkmen vb şeklinde kaydedilmiştir. Özellikle Tunceli ve çevre bölgelerde yaşayan aşiretlerin Çaldıran savaşından sonra Türkçeyi nasıl terk ederek diğer dilleri konuşmaya başladıkları Osmanlı arşiv belgelerine yansımıştır.
4- Aleviliğin yazılı kaynakları Türkçedir. Aleviliğin yazılı kaynakları (risaleler, buyruklar, erkannameler, cönkler vb.) Türkçe kaleme alınmıştır. Yazıldığı dönemdeki Türkçenin bütün özelliklerini yansıtan bu metinler, yazıldıkları dönemin Türk toplumuna da ayna tutmaktadır. Bu bakımdan değerleri daha da artmaktadır.
5- Alevi uluları ve örgütleyicileri Türk’tür. Aleviliğin iki büyük merkezi olmuştur. Bunlardan birincisi Hacı Bektaş Dergâhı, ikincisi ise Erdebil Tekkesidir. Her iki merkezin kurucuları, başları ve bunların etrafında toplanan öncü kişilikleri Türk’tür. Özellikle Balkanlara kadar Yol’u yayan Hacı Bektaş’ın öğrencileri Türk ulularıdır.
6- Alevi ozanları Türk’tür ve Türkçe yazmıştır. 13. yüzyıldan 20. yüzyılın başına kadar (benim taramalarıma göre) 900 (dokuz yüz) kadar Kızılbaş-Bektaşi aşığının şiirleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların (Arnavutça olan az kısmı hariç) tamamı Türkçe ile yazılmıştır. On binlere ulaşan bu zengin edebiyat ürününe, bugün bile birçok halk sahip değildir.
7- Alevilerin sözlü soy kütüğü Türklüğü göstermektedir. İran Azerbaycan’ından Balkanlara kadar (Arnavutlar hariç) bütün Aleviler, Horasan’dan geldiklerini ve Türk olduklarını bilir ve söylerler. Buna Tunceli ve çevre bölgelerde yaşayan ocaklar ve aşiretler de dâhildir. Bu sözlü soy kütüğü, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır.
8- Aleviliğin din dili Türkçedir. Aleviliğin tarikat kapısındaki ibadeti olan Cem erkânı tamamen Türkçe icra edilir. Arapça okunan bazı ayetler hariç, baştan sona kadar bütün dualar vb Türkçedir. Tunceli ve çevre bölgelerde yaşayan Aleviler de günümüze kadar cem erkânlarını Türkçe icra etmişlerdir. Din dili olan diller; yayılır, genişler ve büyürler.
9- Alevi dini terimlerin ve dini unvanların önemli kısmı Türkçedir. Türkler, İslam’ı Farslar üzerinden öğrendikleri için dini terimlerin bir kısmı Arapça, bir kısmı ise Farsçadır. Ancak Alevilikte bugün bile canlı şekilde kullanılan yol, ocak, sürek, dede vb gibi çok sayıda dini terim ve unvan Türkçedir.
10- Alevilerin dip kültürü, saf haldeki Türk kültürüdür. Aleviler üzerinde yapılan halk bilimsel çalışmaların birçoğu Alevi kültürünün en saf haldeki Türk kültürü olduğu noktasında birleşmiştir. Özellikle İslam öncesi Türk kültürü ile güçlü bağları olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda Alevilik, kültür ile vahiy arasındaki ayrımı iyi korumuş ve diğer İslam milletlerine kendi kimliklerini koruyarak Müslüman kalmanın pratiğini sunmuştur.
11- Alevilik Türkleşmektir. Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’daki faaliyetleri sonucunda bazı yerli toplumların “Türk olduğu” kaynaklarda ifade edilmiştir. Bunun dışında “Türk’e verilen” Hıristiyan çocukları Türk ailelerin yanında önce Türkleşmiş daha sonra Bektaşi tarikatına intisap etmiştir. Yeniçeriler böyle bir eğitimden geçmişti. İran’da Kızılbaş devletinin kurulmasından sonra Türkçe ve Türkleşme yaygınlaşmış, bu durum İrani halkları bile etkilemişti. Türkçe, İran’da ortak dil olmuştu. 20. yüzyılın başına kadar İran’ın bir Türk devleti olarak gelmesini sağlayan Kızılbaşların çalışmalarıdır.
Son olarak
Alevilik; Türk kültürü ile İslam imanının aynı kapta ve ince bir denge içinde yaşanmasıdır. Alevilik; Türk kültürünü, günümüze zenginleşerek getirdiği gibi İslam imanını “gönül temizliği” temelinde ele almış, yobazlığa ve gericiliğe geçit vermemiştir. İmanı “sevgi” temelinde tanımlayan Alevi imanı, “kul hakkı”nı ön plana çıkararak insanın toplumla ve doğayla (yatay) ilişkisine dikkat kesilmiştir. Dindarlığın ölçüsünü ise kişinin imanını ikrarından sonra yatay ilişkisine göre değerlendirmiştir.